Kahraman bir cedde sahip olmanın haklı gururu ve referansıyla övünürken, haksız bir kibir içerisindeyiz. Herkesten bizim gibi olmalarını istiyoruz. Elin gâvurunun cetvelle sınırlarını çizip 'Alın burda yaşayın" dediği topraklarda etnik ayrılıkları, fikrî anlaşmazlıkları kullanılarak birbirine kırdırılan, başlarını kaldırıp gözlerini her açmak istediklerinde yeni bir darbeyle bataklığa tekrar itilen bir halktan vatan mefhumunu canlandırmalarını bekliyoruz.
'Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu' diyen atalarımız 'savaş'ın karşılıklı çarpışma niteliğinden çıkıp tek taraflı katliam niteliğine büründüğünü görselerdi, bu duruma bizim kadar duyarsız kalırlar mıydı, orası muamma. Ancak günümüz şartlarında kimyasal silahlardan tutun da, yüksek tesirli bombalarla yapılan orantısız ve acımasız saldırılar karşısında bugün ahkâm kesen birçok kişinin, kendi ülkemizde oluşabilecek benzer bir tehdit karşısında, ardına bakmadan vatanını terkedebileceğini söylemek hiç de zor değil.
Bosna Savaşı'nda medeni(!) Batılı askerler tarafından kasıtlı olarak tecavüze maruz kalmaları neticesinde hamile kalan kızların ve kadınların, din alimlerine gözyaşları içinde "kürtaj olabilip olamayacaklarını" sorduklarını unuttuk. Bugün Suriyelilerin vatandaşlığını tartışırken, aslında o topraklarda tecavüze uğrayan 6.000 Suriyeli kadına sahip çıkamayışımızın utancını, meseleyi dilencilere ve sokaklardaki göz zevkimizi bozan Suriyelilere indirgeyerek gizlemeye çalışıyoruz.
Bir yandan olaya insan hakları ekseninde bakan sol görüşlü yorumcular, hiçbir savunması olmayan çocuklara yapılan haksızlıkları görmezden geliyor. Diğer yandan "Sen onlara sırf Allâh’ın lütfu sâyesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz etrâfından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever" buyuran Allah'a iman ettiğini iddia eden ümmet, insanlığa merhametten, vicdandan yoksun setler çekiyor.
Birgün evladının parçalanmış bedenini topraktan çıkarmaktan korkarak bize sığınan bir babanın bu tercihini sorgulamak bize düşer mi? Evet, şahsım da dahil birçoğumuzun kesinlikle onaylamadığı bu tutum, Allah katında cezasını ya da mükafaatını bulacaktır. Onun takdiri bize ait değildir.
Bizim sorumlu tutulacağımız nokta, mazlum bir millete "kayıt ve şart" koymadan sahip çıkıp çıkmadığımızdır. Dinimizin ve de insanlığın onurunun birlikte sahip çıktığı olgu da budur. Kişi başına düşen gelirdeki azalma veya göz zevkinizi bozan çıplak ayaklı çocuklara olan kibirli bakış açılarınız değil!