Anayasa değişikliğine konu yeniliklerden birisi de doğrudan halk tarafından seçilen ve siyasal bir kişilik olan cumhurbaşkanının bir siyasi partiyle ilişki kurmasının mümkün hale getirilmesi olacak. Herhangi bir siyasî partiden bağımsız olarak cumhurbaşkanı olmak isteyenler için de partisiz cumhurbaşkanlığı seçeneği mevcut.
Muhalefet ise, "darbe ürünü" partisiz cumhurbaşkanlığını savunuyor. Darbe ürünü, çünkü 1921 ve 24 anayasalarında da yer almayan "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir." hükmü, bizde ilk defa 1961 anayasası ile eklenmiş. Zira o dönemlerde vesayet makamlarınca belirlenen Cumhurbaşkanlarının millete mesafeli, devlete ise yakın olması amaçlanmış, aynı anlayış 1982 anayasasında da korunmuş.
Anayasal seviyedeki bu düzenlemeye rağmen, 1961'den itibaren "partisiz ve tarafsız cumhurbaşkanlığı kandırmacası" kağıt üzerinde kalmış.
Bu hükme rağmen, asker kökenli olmadığı için ölümle tehdit edilerek Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirilmedi mi Ali Fuat Başgil?
"Bütün partiler tarafından aday gösterilmezsem aday olmam" diyen Fahri Korutürk… Ecevit'in siyasi gücü ile gelip Ecevit'in canına okuyan, ideolojisini yıllarca adeta üzerimize kusan A. Necdet Sezer… İnsan sormadan edemiyor; sahi bizim partisiz Cumhurbaşkanımız oldu mu? Sadece bunlar değil, 2014 seçimlerinde muhafazakar kimliğiyle tanınan Ekmelettin İhsanoğlu'nun adaylığını ilanından hemen sonra Anıtkabir'i ziyaret etmesi ve Türk Solu Dergisi'ne kapak olması da partiler üstü bir zihniyetin imkansız olduğunu bizlere gösteriyor.
Cumhurbaşkanı siyasi bir makam değil mi? Yıllarca siyaset için uğraşan, millete hesap veren, seçimlere katılan birisinin bir anda Cumhurbaşkanı olmasıyla geçmişi yok olabilir mi? Biraz empati yapalım. Bizler sadece seçmen olduğumuz halde, siyasi fikirlerimizi geri plana atamazken, yıllarca bir parti teşkilatına emek vermiş birinin o partiyle ilişkisini koparmak insanları iki yüzlü olmaya zorlamak olmaz mı? İşte bizim sistemimiz yıllardır insanları iki yüzlü olmaya zorlamış.
Zaten bizden başka dünyanın hiçbir anayasasında 'Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesilir' diye bir hüküm yok. ABD'de ve Fransa'da Cumhurbaşkanı'nın partili olmasının olağan bir durum olduğunu biliyoruz. Bu iki ülke yanında İtalya, Avusturya, Almanya, Polonya ve İzlanda gibi az yetkili devlet başkanlarına sahip parlamenter sistemlerde dahi cumhurbaşkanının partisi ile ilişkisi kesilmiyor. Hatta ABD'de meclis başkanının bile partisiyle ilişiği devam ediyor.
Halkla hiç iç içe olmamış, halkın derdini bilmemiş partisiz birisini cumhurbaşkanı seçmek ve ona mahkum olmak zorunda kalmaktansa, halkı temsil eden, ama partili bir cumhurbaşkanını neden tercih etmeyelim? Tarafsızlık, hiçbir siyasi partiye üye olmamak değildir. Tarafsızlık, vatandaşlara hizmet götürmede eşit davranmakla sağlanır. Kimseye dini, mezhebi, etnik kimliği, cinsiyeti nedeniyle ayrım yapmamaktır. Zaten tüm dünyada devlet başkanlarının veya başbakanların ettiği tarafsızlık yemini de bunu sağlamaya yöneliktir.
Dolayısıyla bir cumhurbaşkanında aranması gereken şey parti rozetine sahip olmaması değil, partili kimliğini halk üzerinde ayrışma amaçlı kullanmamasıdır. Demokrasi, özgürlük ve adalet gibi pozitif değerleri her zaman düstur edinen, 'Bu köprü ve otoyollardan X Partililer geçecek ama Z Partililer geçemeyecek', 'Muhalefet partilerine oy veren velilerin çocuklarına ücretsiz ders kitabı verilmeyecek', 'Hastanelerdeki sağlık hizmetlerinden muhalefet partililer yararlanamaz' gibi ayrımlara girmeyen her kim olursa olsun tarafsızlığını ispatlamış olacaktır.
Partili belediye başkanı, partili başbakan, partili bakan oluyorsa, yeni sistemde Başbakanın görevlerini de icra edecek olan Cumhurbaşkanının partili olmasında hiç bir sakınca olmayacaktır. Yeter ki kendi dünya görüşü ne olursa olsun, tüm vatandaşlarına karşı adil ve eşit mesafede durabilsin.