Özal, Türkeş ve Demirel gibi liderlerin başkanlık sistemine mutlak bakan ifadelerini ve girişimlerini bir yana bırakırsak, Ak Parti iktidarında başkanlık sistemine dair ilk ciddi kamuoyu araştırmaları 2004'ten itibaren başlatıldı. O yıllarda doğan çocuklar büyüyüp 11 yaşına geldi, ne var ki biz 11 senedir halkımıza başkanlık sisteminin ne olup ne olmadığını dahi anlatabilmiş değiliz. Sokaktaki insandan tutun da siyasîlere kadar herkes mevzuya faydacı ve akılcı açıdan bakmak yerine, hangi sonuç kendi ideolojisine daha uygun ise o açıdan değerlendirme yapıyor.

Aslına bakarsanız bu durum bile başkanlık sistemine geçmemiz için başlı başına bir neden. Zira kullandıkları bu tür algı yönetimi mekanizmalarıyla güçsüz ve yetkileri elinden alınmış iktidarları bir mektup/telefonla alaşağı etmeye alışmış vesayet sistemine artık bir son vermek gerekiyor. Başbakanları pijamayla karşılayan basın patronları ve sözde aydınlarımız sırf iktidara karşı olmayı ve iktidar ne dediyse halkta tam tersi algı oluşturmayı görev bildikleri için, bugün üniversite öğrencisi, veya kamu görevlisi gibi güya eğitimli kişiler aynen şunları ifade edebiliyorlar: "Başkanlık sistemi gelmesin çünkü iç savaş çıkar." "Türkiye yüzölçümü olarak yeterince küçük bir ülke başkanlık sistemi ABD gibi vilayetlere ayrılmış ülkelerde uygulanabilir." "Başkanlık sisteminde diktatörlük var, parlamenter sistemde demokrasi var ". Sadece karşı olanların değil, destekleyenlerin de konuya hakim olmadığı bir gerçek: "Başkanlık sistemi gelmeli çünkü reis ne derse doğrudur".

Hal böyle olunca eğitimsiz insanların ne diyeceğini düşünmek bile istemiyorum. Yeterince aydınlanmadığımız ve aydınlatılmadığımız için kısır tartışmalardan 11 yılda bir arpa boyu yol alamadık. Yolumuz arpa boyu, tutarsızlıksa diz boyu!

Örneğin son günlerde sıkça eleştirilen bir konu var; parti genel merkezlerinin aday belirleme sürecinde baskın rol oynaması, parti disiplinin önüne geçilememesi. İşte tam da bu konuyu hararetle eleştirenlerin, neden temayül ve ön seçim gibi mekanizmalar dikkate alınmıyor diye soranların, parlamenter sistemde de "seçilmiş kral"lar olabileceğini görmezden gelmeleri, yani milletin iradesini mutlak hakim kılacak olan başkanlık sistemine karşı çıkmaları ilginç değil mi? Yine dikta iddiasında olanların, fiilî parlamenter sistemde yürütme ve yasama birlikte hareket ettiği için birbirlerini karşılıklı olarak "eleştiremediğini" görmezden gelmelerine ne demeli?

Başkanlık sistemine sıcak bakmakla birlikte, "iktidara karşı duralım da demokratik düzen bozulmuş kimin umrunda"cıların sığındığı liman ise, Türkiye'nin siyasî ve sosyal yapısının başkanlık sistemine uyum sağlayamayacağı iddiası. Duyan da bunları dededen parlamenter sanacak! Biz parlamenter sisteme geçeli henüz 65 sene oldu. Dolayısıyla çok köklü bir parlamenter demokrasi tarihimiz yok. Atatürk, İnönü, Menderes ve Özal gibi güçlü liderlerin devirleri bile zaten fiilen başkanlık sistemini andırmakta değil mi? Bu ülkede ne zaman ki liderler güçlerini kaybetmiştir, o zaman kaos meydana gelmiştir. 70'li ve 80'li yıllar buna örnektir. Parlamenter sistem mükemmel olduğu için mi bu ülke "Kur politikasını içime sindiremedim ama IMF'ye direnecek gücümüz yoktu" diyen koalisyon ortakları görmüştür?

Eski Türk Devletlerinden tutun da 623 yıl boyunca dünyaya adalet ve barışla hükmeden Osmanlı "Saltanatı"na kadar, hep "tek adam" la yönetilmedik mi biz? Adı "padişah" / "sultan" olsa da; idarecilerin ilk işi, adalete uyulması ve kimsenin hakkının yenilmemesi için "Adaletnâme" yayınlamak olmuştur ve bugün bizim birbirimizi yediğimiz Kürtler, Ermeniler gibi tebaa dahi (tek adamlı) Osmanlı sancağında yaşamaktan memnun kalmıştır.

Bu sebeple de, şekle dayanan kısır söylemlere inanmak bize fayda değil, zarar getireceğinden artık esasa inmek elzemdir. Başkanlık sisteminde başkan çoğunlukla seçildiği ve siyaset sahnesinde iki parti rol oynadığı için, ülke genelindeki oy oranları sebebiyle siyasî tarihten silinme riskiyle karşı karşıya olan partiler endişelerinde haklıdır. Onlarca partinin (olmayan) güçlerini birleştirmesi imkansızlaşacaktır. Ne var ki gelecek nesillere karşı kendisini sorumlu addeden her birey bu oyuna alet olmayı bırakıp mevzuyu akılcı bir şekilde değerlendirmelidir.
Parlamenter sistem tartışılmaz bir tabu değildir, başkanlık sistemi her görüşten akil insanlar tarafından halka anlatılmalı ve tartışılmalıdır. Nihayetinde karar mercii halktır ve halkın kararına saygı duymak herkesin borcudur. Zira bu ülkede yanlış hiçbir zaman tutmamış, halkımız kararında asla yanılmamıştır.