Son yıllarda moda oldu. Osmanlı dizileri izleyip Osmanlı tarzı giyinmek, sakal bıyık bırakmak, fesler ve kaftanlarla süslü kafelerde muhabbet etmek, açılışlarda her gösterinin bir bölümüne mutlaka Mehteran ekibini yerleştirmek.
Sorsanız bu gençlere At Peşrevi'ni, Mozart'ın Türk Marşı'nı, Hacı Bektaşı Velî'yi... Anlam veremezler Mehteranla bunların nasıl bir bağı olduğuna. Zira onlar 'müzik' derslerinde Mehter'den etkilenen dünya musikîsini ya da Mehteran'ın piri olan Hacı Bektaşı Velî'yi öğretmek, millî enstrümanlarımızı tanıtmak yerine ellerine birer flüt tutuşturulup yetiştirilen gençlerdi.
Atatürk'ün "Beni görmek demek, behemahal (mutlaka) yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kâfîdir. Beni övme sözlerini bırakınız. Gelecek için neler yapacağız, onlardan bahsediniz!" sözlerinde de kastettiği hastalık hepimize sirayet etmiş. Hepimiz tarihimizle övünmeyi yeterli sanıyoruz. Atamız dedemiz yapmış, bize de övünmek kalmış. Elbette ki şanlı tarihimizle gurur duyacağız. Fakat sadece övünmekle, onlardan aldığımız mirasa bir nebze olsun katkıda bulunabilmemiz mümkün mü? Arabalarımıza 'Ata'm İzindeyiz' yazarak ya da Tuğra bastırarak millî veya tarihî sorumluluklarımızı yerine getirmiş mi oluyoruz?
Adı millî olan ancak millî değerlerimize yabancılaş(tırıl)mış bir eğitim sistemiyle ne kadar "biz" olabiliriz? Bizler tarih ögrenmeyi anlaşmaların maddelerini saymakla yetinerek, Arapların bizi sırtımızdan vurduğuna inanarak öğrenirken, Çanakkale Şehitliği'ni görmeden Kurtuluş Savaşımızı anlamaya çalışırken, birileri düğünlerinde gelinlerin boynuna sandıklarında sakladıkları Osmanlı tapularını takarak soykırım bilincini diri tutmayı başarıyor.
100 senedir her platformda dile getirilerek canlı tutulan, lobilerle desteklenen Ermeni Soykırımı iddiaları yeniden gündemimizde. Yıllardır dünya kamuoyunda oluşturulan bu bilince ve Batı'nın Arapları, Kürtleri kullandığı gibi, Ermenilere de Ortadoğu'yu parçalama hususunda bir araç olarak ihtiyaç duyduğu gerçeğine biz ancak yumurta kapıya dayandığında, etkisiz yöntemlerle karşı çıkmaya çalışıyoruz.
Vah bize ki onlarca yıldır Türk'ün hoşgörüsünü, adaletini, insan haklarına verdiği önemi dünyaya anlatamamışız.Bu ülkede onlarca bilim adamı, yazar, sanatçı yetiştirmişiz ancak millî ve tarihî değerlerimizi bir sanat eserine, bir teknolojik icada taşımayı başaramamışız. Kurtuluş Savaşımızın ilk ve son uçuşunun pilotu olan Vecihi Hürkuş'u ders kitaplarımıza almak yerine komedi filmlerindeki çarık çürük bir uçağın çılgın pilotu olarak halkımıza tanıtmışız.Sonra da üç günlük boykotla bu oyunu bozacağımıza inanacak kadar genişlemişiz.
Tarihimizi kronolojik ezberlerden ibaret saymaktan vazgeçip bilinç/şuur ekseninde öğretemedikçe, 80 milyon nüfusun hepsi -kadınlar dahil- sakal pala bıyık da bıraksa bizi kimse anlamaz. Zira bize lazım olan ilk şey önce kendimizi anlamak. Bunun için çocuklarımızın izlediği filmler ve oynadıkları oyunlardan aldıkları eğitime kadar muhteviyatı gözden geçirmek gerekiyor. Son yıllarda bu yönde atılan adımlar gelecek adına umut vaadediyor. Gelecek için neler yapacağız, işte bunu ise ancak kendi millî ve öz benliğimize kavuştuğumuzda konuşabiliriz. Aksi takdirde çabalarımızın birer taklitten öte anlamı olmayacaktır.