Baştan uyarayım, uzun bir yazı olacak. Tabiri caizse bir nefeslik sigara için bunca nefes tüketmeye değer mi? Eğer işin içinde vebal varsa, kul hakkı varsa, değer. Yıllardır söylenen yanlışları düzelteceksek, değer!
1999 seçimlerinde yeterli çoğunluğu sağlayamayan DSP'nin, kısa bir sürede üç büyük ekonomik kriz paylaşacağı MHP ve ANAP ile imzaladığı Koalisyon Protokolü'nde "Milletimiz, bu tercihi ile, siyasi hayatımıza istikrarsızlık, çatışma ve kutuplaşma yerine, hoşgörü, uzlaşma ve işbirliği ortamının hakim olarak ülke sorunlarına istikrar içinde çözüm üretilmesini arzuladığını göstermiştir. Bu anlayıştan yola çıkan Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi, 57. Cumhuriyet Hükümeti'ni oluşturmak suretiyle, ülke sorunlarına çözüm üretme görev ve sorumluluğunu birlikte üstlenerek bir uzlaşma ve atılım hükümeti olarak çalışmaya karar vermişlerdir" yazmaktadır.
Ne var ki anayasanın atılmasından başka atılım gerçekleştiremeyen hükümetin ömrü bu protokolde hedeflendiği gibi güllük gülistanlık seyretmez. Siyasî krizler yanında, ekonomi de dibe vurmaya başlamıştır artık. Bir zamanlar 'kahrolsun özelleştirme' diye nutuklar atan MHP ve DSP, özelleştirme politikaları gibi müdahaleler karşısında sus pus kalmıştır.
Tarih 26 Haziran 2001… MHP ve ANAP'ın da sorumlu bulunduğu ve şu anda CHP'nin iktidar olursa hakkında bakanlık düşündüğü, Kemal Derviş imzasıyla IMF'ye verilen ek niyet mektubunun "Ekonomide Özel Sektörün Rolünün Artırılması" başlıklı bölümünde aynen şunlar yazmaktadır:
"Özelleştirme çalışmaları, büyük kamu varlıklarının satışına ilişkin hazırlıklar da dahil olmak üzere hızla ilerlemektedir. Özelleştirme İdaresi, THY, TEDAŞ ve Türk Telekom'un özelleştirilmesi için bir plan hazırlamakta olup, söz konusu özelleştirme planı tamamlanır tamamlanmaz Bakanlar Kurulu'na sunulacaktır. TÜPRAŞ ve POAŞ'taki kamu hisselerinin satışı için danışmanlar tutulmuş olup, söz konusu iki şirketin halka arzının bu yılın son çeyreğinde gerçekleştirilmesi beklenmektedir.
Şeker Kanunu'nun Nisan ayında ve Yeni Tütün Kanunu'nun Haziran ayında yürürlüğe girmesini takiben, Dünya Bankası'nca desteklenen tarımsal reform programı kapsamında, şeker ve tütün fabrikalarının özelleştirmesi başlatılacaktır.
ERDEMİR'in İSDEMİR ile birleştirilerek nihai olarak özelleştirilmesini teminen, işgücünün azaltılmasını da kapsayan büyük çaplı bir operasyonel yeniden yapılandırma gerçekleştirilmektedir. Kamu arazilerinin satışına ilişkin engellerin incelenmesinin ardından, bu satışları kolaylaştıracak gerekli yasal düzenlemeler Meclis yaz tatiline girmeden önce TBMM'ye sevk edilecektir."
IMF'ye verilen vaatler doğrultusunda, 05.02.2001 tarihli ve 2001/06 sayılı ÖYK kararı ile, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TEKEL) özelleştirme kapsam ve programına alınır. Bundan sonraki süreç malum, yerel muhalefet kendi diliyle ballandıra ballandıra yıllardır anlattığı için tekrarına girmeyelim. 7 yıllık bir süre neticesinde Tokat Sigara Fabrikası da, dahil olduğu bir blok satışla özel sektöre satılır. TEKEL'in sigara bölümünü alan şirket Tokat'taki fabrikayı açık tutacağını beyan eder. Ne var ki dünyada sigara sanayinde oluşan aşırı kapasite ve bir iddiaya göre tütün fabrikalarının "kapatılmak için alınması" neticesinde şirket fabrikayı kapatır.
Bir vekilimiz, konuya dair "Bizim mücadelemizde, özelleştirme süresi 2001'den 2004'e kadar olan zamanı geçirmek ve fabrikayı kurtarmaktı. Sigara Fabrikası Tokat'ın tek fabrikası burayı özelleştirme kapsamından çıkartın, esnaf çiftçi bundan zarar görecek dedim". diyor ancak iş işten geçtikten sonra sorumluluğu üzerinden atmaya matuf bu sözleri tabii ki kimse yutmuyor. O dönemde enflasyon %70'lere çıkmış, ülkede 2 milyon işsiz var, ortakları Ecevit "IMF'ye direnecek gücümüz yok" derken, anahtarı kendi ellerinizle vermişken, siz daha neyin mücadelesini nasıl yapacaktınız diye sormazlar mı?
Sadece 1992-2001 dönemine kadar yapılan özelleştirmelerden dolayı 20 bine yakın kişi işsiz kalmış, bunlar için 10 yılda hiç bir şey yapılmamış… Sizden sonra birilerinin gelip 4/C uygulaması ile bu insanları istihdam etmesini eleştirmeden önce, 10 yılın hesabını da vermek, o insanlar için kendinizin neler yaptığını ispatlamak zorundasınız!
Tabii bu arada 1995 yılında TEKEL'in Amerikan sigaralarıyla rekabet etmesi için Tekel 2001 sigarasının üretimine başlanıldığını, Tekel 2000 sigarasında olduğu gibi bu sigarada da % 85 Amerikan, % 15 Türk tütünü kullanıldığı için tütün ihracatçısı Türkiye'nin daha fazla tütün ithal eder duruma geldiğini de unutmayalım. Çiller hükümetinin Türk tütününe kota koyması, yabancı tütüne teşvik vermesi, Çiller'den sonra görevi devralan Refah Partisi'nin 'de 1996 yılında aynı uygulamayı sürdürmesini fabrikamızın kapatılma süreciye birlikte değerlendirmeli.
Uzun lafın kısası, hiç kimse bir sabah uyanıp fabrikaya kilit vurmadı! On yıllık bir süreci tek bir cümleyle özetlersen bunun adı vebaldir, kul hakkıdır. Ortada bir yanlış varsa elbette ki söylenmelidir. "Fabrika özelleştirilmemeliydi" denilebilir, "kapatılmamalıydı" denilebilir. Bu şehir hepimizin, sahip çıkmak hepimizin boynunun borcu. Ancak sen kendi ellerinle anahtarını verdiğin fabrikaya köy köy, kapı kapı dolaşıp da suçlu çocuk edasıyla "biz yapmadık onlar yaptı" diyorsan, bu koca bir yalandır! "Doğru"su ise, bu aşamaya nasıl geldiğimizi, hatta "bu sonuca nasıl zemin hazırladığınızı" anlatmaktır. Güneşi balçıkla sıvamak isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.
2001 Şubat krizinin nedenlerine göz atınca ilk akla gelen MGK'da Anayasa kitapçığının fırlatılmasıdır. Oysa ki ekonomik açıdan o dönemde zaten patlama noktasına gelinmişti. Ecevit'in deyimiyle "yürürlükteki programa rağmen zaten krizde olan Türkiye'de" anayasa fırlatma sahnesi sadece bardağı taşıran damladır.
Acaba o yıllarda ülke ekonomisi düzgün olsaydı, bu siyasal gerginlik bir ekonomik krize neden olur muydu?