Çığlıklar karışıyordu gökyüzüne, duyuyordunuz. Başka bir yerlerde gözyaşlarının içinde lâl oldu hıçkırıklar, ama siz duymadınız.. Hepsi unutuldu... Tıpkı bu ülkede unutulan tüm çocuklar gibi...
Bugün Aladağ'a üzülüyorsunuz... Üzülmeyin. Van'da, Konya'da yanan çocuklarımız gibi, Aladağ'daki çığlıkları da unutacaksınız. Siz en iyisi o zamana kadar başkalarını suçlamaya devam edin. Müthiş bir rahatlama hissedeceksiniz. Yapmanız gereken bu. Peki ya yapmamanız gerekenler?
Siz siz olun vicdanınıza yönelmeyin. Yeterince eğitim bursu veriyor, bağışta bulunuyorsunuz zaten. Siz siz olun, "Hayatım boyunca bir kez olsun ailesinden uzakta yurtta kalan 14 yaşındaki bir 'çocuk'la muhabbetim oldu mu?" diye sormayın kendinize... "Bir tepsi kurabiye yapıp her gün önünden geçtiğim yurda bıraktım mı? Ranza manzaralı, arkalarından gelip kapatacak bir anne bulunmayan odalarda perdeleri açık unutulmuş, pervazında poşete sarılmış kavanozlar, şişeler duran o pencereden bakan çocuklarla hiç selamlaştık mı sahi?" "Aynı durakta beklerken, halini, derdini, şikayetini sorduk mu?”
Hiç düşünmedik oysa ki. Nasıl olsa başlarına birşey gelince müsebbiblere lanet okuyoruz ya, yetmez mi? Onlara acıyınca bütün yüklerimiz hafifliyor. Şöyle bir de afillisinden "Ay yavruuum" diyebiliyorsanız haberleri izlerken, bu size yeter. Başka birşey yapmanıza gerek yok. Lanetlersiniz geçer. Lanetleyin. Sonra unutacaksınız. Zaten hep başkalarının yüzünden!