Bugün sizlere Seydişehir haber internet gazetesinde okuduğum ve çok beğendim Yazar Resul Şahin beyefendiye ait köşe yazısını aynen nakletmek istiyorum söz konusu yazı gerçekten günümüz kamu görevlilerini, yansıması bakımından en güzel şekli ile ifade etmiş bulunmaktadır. Yazının içeriğine gönülden katılarak siz değerli okuyucularımı beğenilerine sunularken, değerli yazarımızı da bu harika tespitlerin den dolayı kutluyorum.
“Atanmış, Adanmış ve Dadanmışlar!
İster sivil alanda ister bürokraside hizmet edin ister kamu da ister özelde çalışın sizi tanımlayan ve kategorize eden kavramlar vardır. Bu kavramlar insanın ideal ve hedeflerini de belirlerler.
Ya bulunduğunuz kuruma ehliyet ve liyakatinizle gelmiş ancak sadece işinizi yapan bir atanmış,
Ya işinize aşkla ve şevkle mesai mefhumu gözetmeden adanmış,
Ya da oraya sülük gibi yapışıp orayı hakketmediği halde oranın kaynaklarını sömüren dadanmışlardansınız.
Allah üçüncü sınıftan eylemesin diyelim.
Birde seçilmişler var ki sürekli atanmışlarla kıyaslanırlar. Seçilmişlerde de görünmez bir atanmışlık sistemi mevcuttur. Şöyle ki seçilenleri halkın önüne yani vitrine sunanlar aslında onları seçilmeleri için atamışlardır. Bu açıdan bakıldığında aslında seçilenlerde bir nevi ehliyet ve liyakatleri olduğu düşünülerek seçilmeleri için atananlardır.
Şimdi gelelim bizim hangi kategoride hizmet ettiğimiz mevzuuna.
Sahi biz atanmışlardan mı, adanmışlardan mı, yoksa dadanmışlardan mıyız?
Sivil resmi fark etmez bulunduğumuz kuruma, vakıfa, STK’ya hizmet ve gayretimiz mesai saati ile sınırlıysa, işimiz ve görevimizin dışında yapabileceklerimizi yapmayıp benim işim değil deyip nemelazımcılık yapıyorsak işimizi gönüllü değil profesyonel yapan atanmışlardanız demektir. Ne yazık ki çoğunluğu oluşturan bu grup her kulvarda işlerin verimliliğini azaltmakta ve rutinin dışına asla çıkmamakta tüm hizmetleri rölantide götürmeye çalışmaktadırlar.
Adanmışlarda ise tam aksi bir durum söz konusudur. Onların mesai mefhumu zaman ve saatlerle sınırlı değildir. Yaptıkları hizmetleri sadece görev olarak yapmazlar. Aynı zamanda bir ibadet şuuru ve büyük bir aşk ile yaparlar. Gündelik başarılar ile yetinmez, günü kurtarmaya hiç yeltenmez uzun soluklu gayretlerle bulundukları kurumları en zirveye taşıma gayretinde bulunurlar. Sağına soluna bakmadan, atanmış ve dadanmışların ne yaptıklarıyla ilgilenmeden karamsarlığa kapılmazlar.
Dadanmışlar sınıfına girenler ise kurumların başına gelen en büyük felaketlerdir. Ne atanmışlar gibi mesai mefhumu gözetirler. Ne de adanmışlardaki sadakat ve gönüllülük söz konusudur kendileri için. Bulundukları kurumların verimliliğini düşürüp, güçten düşürüp, tüm kaynaklarını sömürüp mecali kalmayıncaya kadar imkanlarını ve kaynaklarını heder ederler. En tehlikeli sınıf olan dadanmışlar memleketin başına gelen en büyük kötülüklerdir. Bir bakıma bankamatik memurları olanlardır. Onlar için kutsal olan şey sadece kolay yoldan para kazanmaktır. Bunu ahlaki olup olmadığı hiç önemli değildir.
Ülkede ister kamuda ister STK’larda ister özel sektörde çalışanların yıllık mali muhasebeler yapılırken vicdani anlamda da kendilerini bu üç kriterden hangisine yakın olduklarını anlamaları için çek etmeleri gerekir. Acaba bulundukları kuruma atamışlar mı, adanmışlar mı yoksa dadanmışlar mı? Dadanmışlar iseler memleketin ve bulundukları kurumun yakasından düşmeleri, atanmışlar ise adanmışlar sınıfına girmek için gayret ve çaba sarfetmeleri gerekir.
Adanmışlardan olmak temennisiyle.”