Okuyunca paylaşayım dedim.

Bizi, fakirliği yazmış.

Karı, soğuğu, fırtınayı, sokak lambası olmayan çamurlu yolu iliklerime kadar hissettim.

Gazlı lambanın altında a, b, c diye yazdığım defteri hatırladım..

Hoda Köyünde soğuktan burnumu çekerken buldum kendimi.

Fakirlik bizim çocukluğumuz gibi başkalarının çocukluğunda halen var.

Kara önlüklerimiz kadar, bizi yönetenlerin vicdanıda karaymış.

'Köy Mektebinde Kış…

 Kış, soğuk, kar…

Gocuğum yok…

Üşüyorum, ellerim donuyor.

Anam renkli kalın bezden bir çanta dikti bana.

Kitabımı, defterimi çantama koyuyorum.

Bitinceye kadar sivrilttiğim kalemim de çantamı sürekli deliyor.

Kalemim yok ki, kalemliğim olsun.

Soğukta elim üşüdüğünden çantayı tutamazdım, kolumun altına
sıkıştırırdım; soğuktan korunmak için elimi de çantanın altına alırdım.

Okul dönüşü eve gelince ellerim sızım sızım sızlar…

Sobaya elimi uzatınca daha da sızlar...

Bir akşam, eve geldim yine, anam: “Çantan nerde?” dedi.

Eğilip kolumun altına baktım, çanta yok…

 Yolda, soğuktan elim uyuşmuş, parmaklarım duyarlığını yitirmiş, çantanın düştüğünden haberim bile olmamış.

Çoğumuz kendi suçumuzmuş gibi yoksulluğumuzdan utanırız.

Ben de yıllarca yoksulluk ayıbımdan utandım, taa gazeteci olana dek…

Çoğunluğun yoksul olduğu ülkede, yoksulluğun değil, varlıklılığın daha da utanılası olduğunu gazeteciliğe başlayınca anladım."

Varlıktan azanlar, doymayanlar,  kuduranlar utanmazken, yoksulluk suç olur mu çocuk.

Memleketi fakirliğe mahkum edenler utansın.

Büyük hayallerle soğukta, yoklukta okuyan gençleri, yıllardır gurbete mahkum edenler utansın.

Senin suçun yok kardeşim, seni asgari ücrete mahkum, emekli maaşını 12 500 lira, en düşük kirayı 15 bin lira yapanlar utansın.

Uzun yazıları siz okumasınız, bu gün en uzun gece, uzun uzun okursunuz.

Belki yarin, sizde bir öğrenci bulur üşüyen ellerini ısıtırsınız..

Vesselam

Hüseyin Kömür