Uzun sayılabilecek bir terörle mücadele geçmişi var ülkemizin. Terörün ise içerden ve dışardan kaynakları… Bunları hep birlikte kurutmadan mücadelede başarılı olmak mümkün değil.
Türkiye, bir yandan bölücü örgüt PKK ve bağlantılı yapılarla, bir taraftan FETÖ ile bir yandan DAEŞ ile mücadele ediyor. Bu mücadelelerinde de muazzam bir performans ortaya koyuyor.
Çok küçük, anında müdahale edilebilen eylemleri saymazsak artık bu yapıların hiçbirinin ülke içinde eylem kapasite ve kabiliyeti görülmüyor…
Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
Biraz bunlar üzerinde düşünmek gerekiyor. Terör örgütlerinin birbirleri ile görünürdeki farklılıklarına rağmen ilişkili olduklarını 15 Temmuz darbe girişimi bize gösterdi. Kurucuları, sevk ve idarecileri aynı yerler olan bu yapılar, hedef Türkiye olunca hızlıca işbirliği içine girebiliyorlar ki, Suriye, Irak sahasında da, Türkiye’nin uluslararası çıkarlarında da sıklıkla karşılaşıyoruz…
İşte bu zor ve meşakkatli, sabır, kararlılık ve tutarlılık isteyen mücadelede ülkenin tüm unsurlarının birlikte hareket etmesi lazım ki, sonuç daha hızlı ve etkin bir şekilde alınabilsin…
Fakat öyle oluyor mu?
En son, “terör örgütüne üye oldukları, yardım ve yataklık yaptıkları, terör propagandası yaptıkları” gerekçeleriyle görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılan Belediye Başkanları konusunda gördük ki (DEM ve CHP buna Kayyım diyor, kayyım/kayyum değil, işin doğrusu ve hukuki ifadesi geçici olarak görevden uzaklaştırma ve yerlerine vekaleten görevlendirme), ne yazık ki bu birliktelik yok…
15 Temmuz Kanlı Darbe girişiminin aziz milletimizin sinesinde söndürülmesi ile birlikte, Anayasa 127. Madde, 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 45., 46., 47., ve 57. Maddeleri ve 674 Sayılı KHK uyarınca 2016 yılından günümüze 154’ü bölücü örgüte müzahir partilere mensup, beşi diğer partilerden olmak üzere 159 Belediye başkanına geçici olarak görevden el çektirilmiş…
Bütün bu el çektirmelerdeki geçmişten günümüze gerekçelere birlikte göz atalım:
Terör veya terör örgütlerine yardım etmek ve destekte bulunmak,
Kamu hizmetlerini engellemeye çalışmak ve bu hizmetleri aksatmak,
Terör ve şiddet olayları ile mücadeleyi olumsuz etkileyen harekette bulunmak,
Terör örgütü propagandası yapmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, örgüt içinde hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek,
Türk silahlık kuvvetleri mensuplarına, güvenlik güçlerine saldırıda bulunmak, kamu malına zarar vermek,
Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek, terör örgütüne adam kazandırmak,
İç savaş çağrısında bulunmak,
Demokratik özerklik adıyla bölücü faaliyetler,
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyette bulunmak,
Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek, bunlara katılmak, suçu ve suçluyu övmek,
Belediye araçlarını, ekipmanlarını, imkanlarını terör örgütünün eylem ve faaliyetlerinde kullanmak,
Kanuna aykırı ateşli silah bulundurmak,
Belediye kaynaklarını terör örgütüne aktararak, örgüte maddi destek sağlamak,
Tehlikeli maddeleri izinsiz bir şekilde bulundurmak, nakletmek ve terör örgütüne sevk etmek,
Yüksek miktarlı, sistematik, örgütün sevk ve idaresini sağlayacak, eylem kapasitesini artıracak, örgüte finans sağlamak…
Seçilmiş olmak, bu tür eylem ve faaliyetlerde bulunmak için mi? Seçilmişler bunları yaptığı zaman hukuk kuralları işlemez mi? Bu eylem ve faaliyetler herhangi bir şekilde savunulabilir mi? Bunları savunmak demokrasi ve hukuk içinde mümkün mü?
Son bir ay içinde görevden geçici olarak el çektirilenlerle ilgili olarak da benzer şekilde mahkeme kararları var.
Normal şartlar altında, CHP Genel Başkanı olarak Özgür Özel’in kendi partisinden seçilenleri değil savunması, görevden uzaklaştırılmalarına itiraz etmesi, seçmenlerine karşı mahcubiyet içinde özür dilemesi lazımdı.
Fakat, DEM’lilerle birlikte otobüslerinin üzerine çıkacak, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk milletini tehdit etmelerini sessizlikle geçirecek kadar sahip çıkması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İçişleri Bakanı’nı TBMM’ye sokmamak için fiili ve fiziki şiddete başvuran partisinin milletvekillerini arkalaması gösteriyor ki, bu konuda hiç makul ve masum değil…
Sadece DEM değil, CHP’de, bu kişileri aday gösterirken, geçmişleri ile ilgili bilgi ve fikir sahibi idi… Bu günlerin geleceğini, görevden uzaklaştırmaların olacağını biliyordu…
Bir taraftan partinize terör yapılanmalarının sızmaması için MİT’ten destek isteyeceksiniz, diğer yandan sızmışlar, önemli makam ve mevkileri işgal etmişler mahkeme kararları ile tespit edilince bağıracaksınız… Tutarlı bir yaklaşım olabilir mi…
Belediyeler Birliği Başkanı sıfatı ile on bir siyasi partiyi ziyaret eden, ‘seçilmişlerin görevden uzaklaştırılmasını demokrasiye aykırı bulduğunu’ söyleyerek, bu uygulamaların olmaması, kaldırılması için kulis faaliyeti gösteren, kanun tasarısı hazırlattıran ve Meclis’e sundurmakla övünen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da aslında tüm bu görevden geçici el çektirmelerin nedenlerini biliyor… Derdi belli. 2028’e de Kent Uzlaşısı ile girebilmek…
Bu seçme seçilmişler nedeniyle, hendeklerde, çukurlarda belediye imkânları kullanılmış, ülke içinde kurtarılmış bölgeler ilan edilmeye çalışılmış, şehirler yanmış, yıkılmış, kahraman vatan evlatları terörle mücadelede şehit olmuş; görevden el çektirme uygulamaları bunların tekerrür etmemesi için getirilmiş, umurunda mı?