Ramazan Bayramı'nın coşkusu, Adana’da Asri Mezarlık’ın şehitlik bölümünde yerini sessizliğe, hüzne ve gözyaşına bıraktı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bayram sabahı ilk durağı mezarlık olan vatandaşlar, kaybettikleri yakınlarının kabirlerini ziyaret ederek dualar etti, çiçekler bıraktı. Ancak şehitlikteki tablo bir başkaydı. Orada her mezarın başında, yüreklerinde hem gurur hem de tarifsiz bir acı taşıyan şehit anneleri vardı. 

Sabahın erken saatlerinde Yüreğir ilçesindeki Asri Mezarlık’ta başlayan ziyaretlerde, özellikle şehit yakınları dikkat çekti. Ellerinde Kur’an-ı Kerim, ceplerinde mendil, gözlerinde yaş… Bayram sevinci yerine, evlat özlemiyle gelen annelerin dudaklarında dua, kalplerinde yara vardı. 

Bazı şehit mezarlarının başucuna şekerler bırakılmıştı. Bir çocuğun bayramda şeker toplayamayışı, bir annenin evladına veremediği bayram harçlığı gibi; küçük ama iç burkan detaylardı bunlar. 

A W423329 07“27 yıl geçti, acısı dinmedi” 

1997 yılında Diyarbakır’da bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen 32 yaşındaki Uzman Çavuş Zeki Dağ’ın annesi Fatma Dağ, 27 yıldır oğlunun mezarını hiç yalnız bırakmadığını söyledi. Her cuma, her bayram, her kandil... 
“Evladımın şehitliğiyle içli dışlı olduk. Onunla yaşıyorum. Her sabah kalkınca fotoğrafına ‘Günaydın’ derim,” diyor anne Dağ ve ekliyor:  “Evladım devletine, milletine bağlı bir çocuktu. Şehit olduğunda içimde bir gurur vardı ama o gurur acının önüne geçemedi. Vatan sağ olsun diyoruz ama her bayram yüreğimiz eksik.” 

Fatma Dağ, oğlunun şehit olmayı hep arzuladığını da dile getiriyor:  “‘Şehit olmak en büyük mertebe’ derdi hep. Ben ‘Acına nasıl dayanırım’ dediğimde, ‘Kardeşlerim var, bir şey olmaz’ derdi. Göz göre göre gitti oğlum, şehadeti yüreğinde taşıyarak…” 

A W423329 03“Bayram ismini doğduğu güne verdik, şimdi mezarına söylüyorum” 

Acının adı, Adana’da bir başka şehit annesinin yüreğinde yankılanıyor. 1996 yılında, henüz 21 yaşındayken şehit düşen Astsubay Üstçavuş Bayram Erbaş’ın annesi Tenzile Erbaş, oğlunu 29 yıldır özlemle anıyor. “1976 Kurban Bayramı’nda doğdu oğlum. Bayramın ilk günüydü. Biz de adını Bayram koyduk. Şimdi ise bayram gelince mezarına konuşuyorum. Onsuz bayramı ne yapayım?” diyor gözyaşları içinde. Tenzile Erbaş, oğlunun şehit olacağını önceden hissettiğini anlatıyor.  “Daha dört aylık evliydi. Eşine sık sık söylermiş; ‘Ben şehit olacağım’ dermiş. Hissediyordu… O yüzden de bana son sarılışı çok farklıydı. O sarılış, bu dünyadaki son vedasıymış…” 

“Bayramda herkesin kapısı çalınır, bizimki sessiz” 

Kanser Tedavisi Sonrası Çiftçilikle Hayat Buldu Kanser Tedavisi Sonrası Çiftçilikle Hayat Buldu

Şehit ailelerinin en büyük yalnızlığı bayram sabahları başlıyor. Herkesin evinde kahvaltı telaşı, misafir hazırlığı olurken, onlar ellerinde su şişesi ve çiçeklerle evlatlarının mezarına gidiyor.  “Bizim kapımız artık çalınmaz oldu. Bayramda herkes birbirine sarılırken, biz mezar taşına dokunuyoruz. Bu da bizim bayramımız,” diyor bir başka şehit yakını. 

Her bayramda aynı hüzün, aynı dua 

Şehit aileleri için bayramlar, aynı hüzün ritüelinin tekrarlandığı günler. Mezar başında edilen dualar, gökyüzüne gönderilen dilekler, içten içe bastırılmaya çalışılan ama gözyaşlarına yenilen acılar… 
Bir annenin evladına olan özlemi, ne takvim yapraklarında siliniyor ne de yıllar geçtikçe azalıyor. Her geçen gün biraz daha büyüyor, biraz daha derinleşiyor. 

Şehitlikteki sessizlik, yüreklerdeki çığlığa dönüşüyor 

Adana’daki şehitlik, Ramazan Bayramı’nın ikinci gününde de ziyaretçilerini ağırlamaya devam etti. Ancak en çok dikkat çeken, bayram neşesinin uzağında, evlatlarının mezar taşına sarılarak gözyaşı döken annelerin sessiz çığlığıydı. 

“Allah’ım bütün şehitlerimize rahmet etsin, onları nur içinde yatır,” diyen Tenzile Erbaş’ın duası, yalnız onun değil, tüm şehit ailelerinin ortak duasıydı. 

Bayramda bir eksik var… 

Bayramlar, şehit aileleri için bir yanıyla gurur, bir yanıyla eksikliktir. Ne gelen şekerler, ne bayram ziyaretleri o boşluğu dolduramaz. Herkes için sevinç, onlar için bir sınavdır. 

Bugün Türkiye’nin dört bir yanındaki şehitliklerde aynı manzara vardı: Gözyaşları, dualar, fotoğraflarla konuşmalar… Ve hiç dinmeyen bir özlem: Evlat. 

Kaynak: İHA