Prof. Dr. Neyal, migrenin ataklar şeklinde gelen ve kendine özgü belirtileri bulunan baş ağrısı dönemleri ile karakterize bir durum olduğuna dikkat çekti. Migrenin, kişisel yatkınlık zemininde ortaya çıktığını ve başka bir hastalığa bağlı olmadığını vurgulayan Neyal, “Çoğu hastada ağrı başka bir uyarı olmaksızın başlar, ancak bazı hastalarda ağrı başlamadan önce ortaya çıkar. Ağrının geldiğini haber veren belirtiler vardır” dedi.
Migren tanısının hastadan alınan tıbbi öykü ve muayene ile konulduğunu belirten Prof. Dr. Neyal, “Ağrının ne kadar zamandır olduğu, ataklarla gelip gelmediği, sıklığı, bir atağın süresi, ağrının karakteri, başladığı bölge, başlama, ilerleme ve sonlanma özellikleri, ağrıyla birlikte bulunan durumlar, ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörler gibi birçok özellik ağrının migren özelliklerine sahip olup olmadığını gösterir” değerlendirmesini yaptı. Migren tanısında kan tahlilleri, beyin MR’ı gibi tetkikler tanı amacıyla değil, migreni taklit edebilecek ve bazıları hayati öneme sahip hastalıkların dışlanması amacıyla kullanılıyor.
Migren ataklarının başlangıcında ağrının hafif veya orta şiddette olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Neyal, “Erken dönemde ilaç alınmamışsa sonraki saatlerde zonklayıcı karakter kazanır ve çok şiddetli hale gelir. Eğilmek, kalkmak, öksürmek, başı sallamak gibi herhangi bir fiziksel aktivite yapılması baş ağrısını çok şiddetlendirebilir. Kişiler bunu bazen ‘öne eğildiğimde beynim dışarı akacak gibi hissediyorum’ şeklinde ifade ederler. Ağrı aynı kişinin farklı ataklarında bazen sağ, bazen soldan olmak üzere tek taraflı başlayabilir” dedi.
Ataklarda ışık ve sesten aşırı rahatsız olma, bulantı veya kusma gibi belirtiler de görüldüğünü belirten Prof. Dr. Neyal, kokulara karşı şiddetli duyarlılık, huzursuzluk, iştahsızlık, isteksizlik, hareketlerde beceriksizlik, bağırsak hareketlerinde değişiklikler, dikkat dağınıklığı ve konuşurken doğru kelimeleri bulmada zorluk gibi farklı belirtilerin de ortaya çıkabileceğini ifade etti. Bu belirtilerin her hastada hatta aynı kişinin tüm ataklarında görülmesinin gerekmediğini vurgulayan Neyal, ilaç alınmamış bir atak döneminin en az 4 saat, en çok 72 saat sürdüğünü ancak büyük çoğunlukla 24 saati aşmadığını belirtti.
Migrenin yönetimi ve tedavisi konusunda bilgi veren Prof. Dr. Neyal, hastaların erken dönemde ilaç alarak ağrıyı kontrol altına almalarının önemini vurguladı. Migrenle başa çıkmak için düzenli uyku, stres yönetimi ve sağlıklı beslenmenin de önemli olduğunu belirtti. Migrenin etkili bir şekilde yönetilmesi, hastaların yaşam kalitesini artırmada önemli bir rol oynar.
ATAĞIN ORTAYA ÇIKMASINI KOLAYLAŞTIRAN DURUMLAR VARDIR
Migren atağının ortaya çıkmasını kolaylaştıran durumlara değinen Prof. Dr. Neyal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Açlık, uyku düzen değişiklikleri (Alışılandan az ya da çok uyumak), parlak ışıklar, ağır kokular gibi şiddetli duyusal uyaranlara maruz kalmak, sigara içmek veya içilen ortamlarda bulunmak, raf ömrünü uzatan bazı maddeleri barındıran yiyecek ve içecekler, alkol (Özellikle fermente içkiler), işlenmiş veya konserve yapılmış etler vb. yiyecekler, doğum kontrol hapları gibi bazı ilaçların kullanılması atağın ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.
Kişilerin ataklarını kolaylaştıran durumları fark ederek, uzak durmaları atak sayısını azaltacaktır. Baş ağrısının sıklığı, şiddeti ya da karakteri değişirse mutlaka bir nöroloji uzmanına başvurmak gerekir. Bu durumda ayırıcı tanı açısından hastaların tekrar değerlendirilmesi gerekir. Eğer baş ağrısına neden olabilecek başka bir hastalık gelişmişse bunun tedavisine öncelik verilir.”
TEDAVİNİN AMACI
“Tedavide amaç baş ağrısının ömür boyu olmamasını sağlamak değildir. Böyle bir tedavi biçimi bugüne kadar keşfedilmedi” diyen Prof. Dr. Neyal, sözlerini şöyle tamamladı:
“Tedavini amacı atakların şiddet ve sıklığını azaltarak yaşam kalitesini ve özel yaşam, iş ve okulda günlük işlevselliği artırmaktır. Tedavi yanıtında kişisel faktörler önemlidir. Aynı ilaçtan bazı hastalar daha düşük dozda fayda görürken, bazıları daha yüksek dozda fayda görür. Tedavi sırasında hastaların düzenli takibi ve tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi, bireysel doz ayarlamaları tedavi başarısında önemlidir.”