Ebü'l-Leys Semerkandî rh.a. Tefsirinde Bakara sûresinin son iki âyetini açıklamaya şöyle devam ediyor:
(Peygamber efendimiz Mi'râc gecesi yedi kat gökleri geçip Sidretü'l-Müntehâ'dan sonra Hz. Allah'ın huzuruna çıktığı zaman, Peygamber efendimizle Hz. Allah arasında meydana gelen selamlaşma ve meleklerin, Hz. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Peygamber efendimizin de Hz. Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmeleri tamamlanınca), Hz. Allah, (Habîb-i Edîbine, Âlemlerin Sultanı, sevgili Peygamber efendimize) teşekkür sadedinde:
"Âmenerrasûlü… Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) Rabbisi tarafından kendisine indirilene iman etti, Onu tasdik etti." Buyurdu.
Peygamber efendimiz, bu fazilette, (insan için en büyük pâye olan iman ve tasdîk rütbesinde) ümmetinin de ortak olmasını, (İlâhî lütuf ve ihsandan pay almasını) murat ederek şöyle dedi:
"Velmü'minûne… Müminlerin her biri de: Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine: "Peygamberlerinden hiçbirisinin arasını ayırmayız diye" iman ettiler" (Ya Rabbi! Benim ümmetim, bütün Müslümanlar tek tek Sana, Senin Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler.)
(Ya Rabbi!) Ümmetim: "Biz Peygamberlerin hepsine iman ettik, Biz, Onların hiçbirisini inkâr etmeyiz, Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı gibi biz Peygamberlerinden hiçbirisinin arasını ayırmayız. bir kısmına iman edip bir kısmına İman etmemezlik yapmayız. Hepsinin peygamberliğini kabul ederiz, Diyorlar."
Onun üzerine İzzet ve Celâl sahibi olan Hz. Allah:
"Habîbim! Onlar, Senin ümmetin, bu âyetten önce indirdiğim âyeti nasıl kabul ediyorlar? "Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Siz nefislerinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır ve Allah her şeye kadirdir." (Bakara sûresi: 284) âyeti hakkında ne diyorlar?"diye sordu.
Rasûlüllâh s.a.v. şöyle dedi:
"Ve kâlû semi'nâ…Onlar: İşittik ve itâat ettik, ey Rabbimiz! Gufrânını (bizi bağışlamanı) dileriz, (bize mağfiretini ver,) gidiş ancak sanadır, dediler"
Hz. Allah o anda, (Peygamber efendimizin ağzından Müslümanların: "Semi'nâ ve eta'nâ!" Dediklerini sonra da mağfiretini istediklerini duyduğu zaman):
"Lâyükellifüllâhü… Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden öte, tâkatının üstünde yük yüklemez. (Meselâ, ayakta namaz kılmaya kudreti olamayana ayakta namaz kılmayı teklif etmediği gibi.) Herkesin hayırdan kazandığı lehine, şerden yüklendiği aleyhinedir." Buyurdu.
(Hz. Allah c.c. ile Peygamber efendimiz arasında meydana gelen karşılıklı konuşmalara uzaktan şahit olan) Hz. Cebrail a.s. (Rahmet ve mağfiret kapılarının sonuna kadar açıldığını gördüğü) o anda:
"Ya Rasûlellâh! İste, (Rabbinden istediğin her şey) sana verilecek!" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz:
"Rabbenâ lâ tüâhıznâ… Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk (câhillik ettik) veya kasdımız olmayarak yaptıksa, hata ile amel ettikse bizi muâhaza buyurma (Yaptığımız hataları ortaya koyarak bizi cezalandırma)!" diyerek Hz. Allah'a iltica etti.
Peygamber efendimizin bu şekilde Hz. Allah'a dua ve itica ettiğini gören Hz. Cebrail a.s.:
"(Ya Muhammed!) Bunlar Sana verildi, ümmetinden hata ve nisyan (unutarak ve hata ile yaptıklarından dolayı günah) kaldırıldı. Sen başka bir şey iste!" dedi. O zaman Peygamber efendimiz:
"Rabbenâ velâ tahmil aleynâ... Ey Rabbimiz, Hem bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!" diye dua etti.
Bizden önceki ümmetler üzerine yaptıkları zulümlerden dolayı helâl olan şeyler haram kılınmıştı. Geceleri günah işleseler, işledikleri günahı kapılarının üzerine yazılmış bir halde bulurlardı. Onların üzerine elli vakit namaz farz kılınmıştı. Peygamber efendimizin ümmeti üzerine bunların tamamı hafifletilmiştir.
Peygamber efendimiz duasına: şöyle devam etti:
"Rabbenâ velâ tühammilnâ... Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü yükletme! (Bize, tâkat yetiremeyeceğimiz, gücümüzün yetmeyeceği amelleri teklif edip de bize azap etme!) Bizden günahlarımızı affet, bizi mağfiret et, bize rahmet et! Sensin bizim Mevlamız, Seni tanımayanlara, Seni inkâr edenlere karşı bize yardım et!"
Peygamber efendimizin Mi'râc gecesi Hz. Allah'a yaptığı bu dualar müstecâp oldu, Hz. Allah c.c. duasını kabul buyurdu.
Bu âyet-i kerimelerin sebeb-i nüzûlü (iniş sebebi) hakkında anlatılan hadiseyi de kısaca nakletmek istiyorum:
Rivayet olunduğuna göre:
"Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Siz nefislerinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır ve Allah her şeye kadirdir." (Bakara sûresi: 284) meâlinde ki âyet-i kerime nâzil olunca, bu Eshâb-ı Kirama pek ağır geldi. Toplanıp Peygamber efendimizin huzuruna vardılar, önünde diz çöktüler ve:
"Ya Rasûlellâh! Namaz, oruç, cihat ve sadaka gibi gücümüz yetecek amellerle mükellef olduk. Şimdi ise bu âyet indirildi. Hâlbuki bizim buna gücümüz yetmeyecek." Dediler ve:
"Her birimiz kendi gönlünden öyle şeyler geçirir, öyle şeyler konuşur ki, dünyaları verseler bunların kalbinde bulunmasını arzu etmez." Diye insanın istemeden maruz olduğu hatıra gelen, tasavvur olunan şeylerden bahsettiler. Peygamber efendimiz:
"Sizden önce gelen ehl-i kitab (Yahudi ve Hıristiyanlar) gibi siz de: 'Semi'nâ ve asaynâ' (işittik, isyan ettik) demek mi istiyorsunuz? Siz onlar gibi yapmayınız, 'Semi'nâ ve eta'nâ ğufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-mesîr' deyiniz." Buyurdu.
Eshâb-ı Kiramın hepsi birden bunu okumağa başladılar, okudukça dilleri yumuşadı. O zaman: 'Âmenerrasûlü' âyet-i kerimesi nâzil oldu.
Bu şekilde Hz. Allah'a tazarru' ve niyaz ile istiğfar ve iltica ettiklerinden dolayı bir müddet sonra da: 'Lâ yükellifüllâhü nefsen illâ vüs'ahâ' âyet-i kerimesi nâzil olup tâkat getirilemeyecek, güç yetirilemeyecek amellerin teklif edilmesi endişelerini izale etti.