Geçen gün Hüseyin Kömür üstadımın çok güzel bir konuya temas eden yazısı Hürses gazetemizde yayımlandı. Yazısın da "Neden dedeler hava soğukta olsa parklarda oturur" diye soruyor. Evet çok haklı bir o kadar da düşündürücü şimdi bize düşen bu sorunun cevabını aramaktır.
Sahi neden oturur dedeler ? Yarın bizde mi oturacağız parklarda, yoksa makus talih bizide mi bekliyor? Evet toplumda ailede bu çürüme devam ettiği sürece hazır olun/olalım bizleri daha beteri ne yazık ki bekliyor.
Peki, neden diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Nedeni çok basit yetiştiremedik/ yetiştirilmedik de o dan değerli okurlarım. Nerede ise tabiri caiz ise içi boş çuval misali yetiştirildik, bizde öyle yetiştirdik çocuklarımızı.Maddiyat hep ön planda tutuldu.Oğlum kızım şu olsun bu olsun denildi, kimse maneviyat dan dem vurmadı. Ana baba ata nedir öğretilmedi.
Allah'ın emri gereği gibi yaşatılarak anlatılmadı sonuç sıfır. Her makam insanoğlu için buna erişildi. Ancak insanlık makamı hep boş kaldı nerede kaldı? Evde kaldı, işde kaldı, alışverişte kaldı, komşuluk ta kaldı, kaldı da kaldı sonuç sıfır.
Bazen yapılan iyilik ve güzel hareketler basında da bile çıkacak kadar büyütülüyor neden? Çünkü sıradan değil de ondan. Oysa bu gibi hareket ve olaylar sıradan hayatın olağan akışında olsaydı haber niteliğini de taşımazdı.Toplumda ender görülen olduğu için haber önemi taşıyor bu da toplum adına üzücü.
Yaşlımız uzaydan gelmedi bu toplumun fertleri yılların yorgunluğu ve zorluğu ile belleri bükülmüş ferleri kesilmiş. Bazıları şahsi ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor.Muhtaç durumdalar, Onurlular bu onur kendilerinin en doğal hakkı. Çünkü yaşamlarında yılların izi ve emeği var. Karşısındakilerinde emekleri var gece uykusuz kaldıkları, kar kış demeden çalışmaları onların üzerine titremeleri var. Varda var, saymakla bitmeyen çileleri var. Şimdi onların tripleri var, asık suratlar var, lafları sözleri var gel de sıkılmasın dedenin ninenin canı, atmasın kendi karda soğukta dışarıya. Dertleşmesin kendisi ile, oturduğu bank ile eğer şanslı ise kendi gibi bir dede ile.Herkesede söyleyemez derdini çocukların kulağına değer diye çekinir yada gurur yapar atar içine kol kırılır yen içinde kalır misali.
Oysa farkında olsaydık ne ekersen onu biçersini. Bu gün dedeleri soğukta dışarıya yolcu ederken biraz daha düşünürdük. Günler gelip geçiyor gelecekte bir gün gelecek, yetiştlrdiklerimiz gördüklerini uygulayacaklar. İşte o zaman maruz kalacağımız bu hareketler hiç de içimizi burkmasın zira rüzgar ektik fırtına biceceğiz.Bu kadar basit.
Dinimizin ana babaya bakışı zaten ortada onda da ki kimsenin haberi yok maalesef. Oysa; Cenâb-ı Hak, kendi haklarından sonra anne-babaya iyi ve güzel davranmayı ilk sırada zikrederek şöyle emreder: “Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın...” (en-Nisâ, 36)
Yine Mevla'nın bizlere emri onlara anaya babaya "of " bile demekten kaçınmaktır.
En net başka bir anlatımda ;
İmam Şafiî'ye: “Kişi anne veya babası ile tartışabilir mi?” diye sordular, şöyle cevap verdi: “Bırakın anne babası ile tartışmayı, onların ayakkabılarıyla bile tartışamaz.” Haydi bakalım durum bundan ibaret sözün bittiği nokta varın artık siz gerisini düşünün.
Öyle ise gelin buna bir son verelim yaşlılarımızı baş tacı yapalım kullandığımız mallar onların, hala onlarla da söylenip onlarla değer kazanıyoruz bunu asla ve asla unutmayalım. Özellikle gelinler/ damatlar sizin ananız babanız ne ise eşinizin de anası ve babası o dur. Evde eşinin, çocuklarının hatırına onların kıymetini bilmeye çalış, onlar sizin huzurunuz bozulmasın diye oğlu/kızı ile bile dertleşmez. Bari bunu görün de ona göre davranın.
Tüm evlatlar gelinler damatlar hani 4 atanın 4 ü de haktı bizim kültürümüz de bu böyle değilmi?.... O zaman bizlere düşen görevde bu konuda gereğini adam gibi yapmaktır. Yapılan bu ulvi görev sonucundan, dünyada görevini yapmış olmanın gururu ile gezerken, cenneti kazanma fırsatı da kaçırılmamış olunur.
Bizden söylemesi