Sırça Köşk kelime grubu, ‘Kendini toplumdan soyutlamış olan kişi veya grupların, kendi içerisinde oluşturduğu dünya’ şeklinde ifade edilebilmektedir.
Sırça ise camdan yapılmış olan.
Yani nazik, narin ve kırılgan. İster içerden ister dışarıdan gelecek her türlü darbeye karşı mukavemet kuvveti bilindik birçok yapıya göre çok daha hassas.
Hal böyle iken bunun farkına varabilmiş olmak bir başka elzem.
Ne anlatmaya çalıştım?
Tokat’ı…
Daha doğrusu 2002 seçimleri sonrasında Ak Parti iktidarlarındaki ilimizin son görünür şeklini.
Film şeridini biraz hızlı sararsak, hep bir beklenti içerisinde Ak Partiye karşı verdiğimiz desteğin karşılığını alamamaktan şikayet ettik. Sağ olsunlar bu konuda pek çok gazeteci arkadaşımız onlarca da yazılar yazdı. İsyan etmesek de memnun değildik.
Ak Partinin birinci döneminde genel başkan yardımcılığı yapan Dr. Şükrü Ayalan ile 2015 haziran seçimleri öncesinde Güneş Televizyonunda rahmetli Mehmet Aktürk ve Gazeteci Fatih Kılıç ile bir söyleşi yapmıştık. Burada bir takım konulara değinen Ayalan özetle şunları demişti. “Tokat’a kazandırdıklarından bahsederken, Genel Başkan Yardımcısı olduğu döneme vurgu yaptı. Oradan aldığı güçle Tokat’a kazandırılan sağlık yatırımlarından söz etti. Ve bilhassa Genel Başkan Yardımcılığından ayrılmasının Tokat için siyasi güç kaybı olduğuna dikkat çekti. O dönem, kendisine Tokatlıların, sivil inisiyatif ve sivil toplum örgütlerinin sahip çıkmadığına sitem etti. Tokatlının bir birini sahiplenmesi ile siyasi güç kazanılacağına değindi.
Ayalan “Siyasette Bakansanız, Genel Başkan Yardımcısı iseniz daha fazla hizmet alırsınız. Elbette acil ihtiyaçlar anında karşılanır ama göreceli olarak acil olan şeyler biraz sizin siyasi gücünüze bağlıdır. Genel Başkan Yardımcısı iseniz, Bakansanız karar alma mekanizmalarında bulunursunuz. İşte Bakansanız, Ulaştırma Bakanı ile Sağlık Bakanı iseniz siz onun yoluna öncelik verirken o da sizin sağlık yatırımlarınıza öncelik veriyor. Genel Başkan Yardımcısı iseniz uygulayıcılarla, Başbakan ile daha yakınsınızdır. En azından başını şişiriyorsunuz, tekrar tekrar anlatıyorsunuz. Şimdi ben milletvekili olacak arkadaşlara şunu söylemek istiyorum, ne olur siyasi çekişme başka bir şeydir, iftira, dedikodu başka bir şeydir. Ben işte Tokat’ta Vali ile çekiştim, Diş Hastanesi için. Ben hastane yaptırmak istiyorum, o da daha önce oraya yaptırma dediğim halde yaptırdığı bir restorasyondan ötürü tescillenmesini istiyordu.
İşte Reşat bey Genel Başkan Yardımcısıydı. Övünülecek bir şeydir. Ama ben biliyorum ki öncelikle MHP’li arkadaşlarımızın Reşat bey aleyhine çıkarmadıkları dedikodu kalmadı. Bırakın Genel Başkan Yardımcılığına devam etsin, şimdi Reşat beyi oradan alınca bir başka Tokatlı birisini mi oraya Genel Başkan Yardımcısı yaptılar. Dolayısıyla bu bir uyarıdır. Ben aynı şeyi Metin bey ile de söyleyebilirim. Metin bey Bakan olacağı zaman Tokat’tan otobüslere binip Ankara’ya Metin Gürdere Bakan olmasın diye gitmişler. Bunu yapmamalıyız.” Demişti.
Velhasılı kelam bugün memleketimiz ve memleketimiz insanlarının bulunduğu konumlar diğer illerle kıyaslandığında adı konulacaksa “Sırça Köşk” misali gıybetle bakılıyor. Her ne koşulda olursa olsun bunu kırmamak bundan en azami faydayı sağlamak için gayret göstermek gerekiyor.Bürokrasinin en üstlerinde Bakanımız ve Bakan Yardımcılarımız, siyasetin en üstlerinde iktidarın Genel Başkan Yardımcısı, Adalet Komisyonu Başkanlığı, Ülkenin en iyi üniversitelerinde rektörler ve akademisyenlerimiz.
Nerden bakarsanız bakın, Tokat hiç olmadığı kadar siyaset ve bürokrasinin zirvesinde ve uyumun haklı kazancını da siyaseten yaşıyor. Siyasi aktörlerimiz yani milletvekillerimiz Av. Özlem Zengin, Av. Yusuf Beyazıt ve Av. Mustafa Arslan arasındaki kardeşlik ruhu bürokrasiyi de tetikliyor.
Son yıllarda ilimize gelen bakan sayıları hiç de azımsanmayacak derecede. Valimiz Dr. Ozan Balcı’nın enerjisi bütün siyasetçilerin gıpta ile baktığı bir mülki amir konumunda. Onun şehre kattığı motivasyon her alanda kendisini gösteriyor. Sporda sahalar havuzlar, tarihi mekanlar ve onarımlar, kültürde yeni yeni kütüphaneler, turizmde yeni destinasyon ve projeler, tarım faaliyetlerinde ağaçlandırma, aromatik bitki ve seralar, il ve ilçelerimizde yeni organize sanayi bölgeleri, savunma sanayi altyapıları il ve ilçelerimizdeki kamu binaları ve sulama projeleri, vs. derken görüyoruz ki bu enerjiye yirmi dört saat yetmiyor.
2020 yılı ile birlikte dünyayı saran hastalık ve beraberinde getirdiği sıkıntılı ekonomik süreçlere rağmen ilimiz önümüzdeki seçim sürecine kadar yaklaşık 15 milyarlık eski para ile katrilyonluk yatırımlar alıyor. Bunlar ne derseniz kısaca okullarımızın güçlendirilmesi ve yapılması yaklaşık 2 milyar civarında, DSİ baraj, gölet, sulama ve toplulaştırma rakamları on milyar liranın üzerinde. Havalimanı yarım milyarı geçti. Şu ara polemik konusu olan küçük sanayi sitemizin bile maliyet rakamları bir milyar lirayı buluyor. Vatandaşımız cebinden dertli olsa da bunlar önümüzdeki yıllarda ihtiyacımız olan temel yatırımlar. Bugün ilimiz krizi fırsata çevirmiş bir il. Yani olmasın yapılmasın deme lüksüne sahip değiliz.
Ülkemizde her şey siyaset ile çözülüyorsa bu kadar siyasetçi ve bürokrasi üzerine bizim feryat figan etmemiz bu ortamda anlamsız. Evet dünyada ve ülkemizde birincil konular daha çok ekonomik gerekçeler olsa da bu kriz döneminde ilimizin yaşamsal pozisyonları gelişiyor adeta kabuk kırıyor. Görmemek ya da görememek gayret gösterenleri rencide etmek manasına da gelmiyor.
Velhasılı kelam!
Yukarıdaki tecrübelerini aktaran siyasetçimizin de ifade ettiği gibi, birçok şeyi yapmaya mecalimiz yokken yapanlara karşı da bu kadar cüretkar ve hazımsız yakıştırmalardan kaçınalım.
Bugün şartlar dahilinde yaşadığımız güzellikleri, küçük ayrıntılar için heba etmeyelim.
Kim üzerine alınır bilmem lakin bugün ilimizle alakalı çığırtkanlık yapanlara “lan bi sus lan, oğlum bi sus lan” diyesim var, oysaki
“Ne güzel der büyüklerimiz elinle yaptığın hayrı, dilinle ziyan etme.” diye…