Peygamber efendimizin yaşadığı, emir buyurduğu veya eshabından birini her hangi bir iş yaparken görüp tasvip ettiğine biz Sünnet diyoruz. İslâm'ı yaşayabilmek için Hz. Allah'ın c.c. Kelâmı Kur'anı Kerim'de bulunan ilâhî hükümlerle beraber Rasûlüllah'ın s.a.v. sünnetine uymak da Hz. Allah'ın emridir. Sünnet olmadan sırf Kur'ân'a göre İslâm'ın yaşanabileceğini iddiâ etmek maksatlı söylenmiyorsa, büyük bir gaflettir!
Hz. Ali a.a.
"Peygamber efendimize Pazartesi günü nübüvvet (peygamberlik) verildi. Salı günü ben efendimizle beraber namaz kıldım!" diyor. Demek ki namaz bi'setle (Peygam ber efendimizin Peygamber olarak vazifelendirilmesiyle) başlıyor. Nübüvvetin ilk günlerinde nâzil olan âyeti kerimelerde namazla alakalı bir hüküm, bir açıklama olmadığına göre efendimiz ve Onunla beraber namaz kılan ilk Müslümanlar neye göre namaz kılmışlardır?
Rasûlüllâh'ın s.a.v. bütün hayatını teşkil eden sünnetine uymak, O'nun yaşadıklarını düstur edinmek Hz. Allah'ın c.c. kat'î emridir. Çünkü yüce Rabbimiz:
"De ki: Eğer Hz. Allah'ı c.c. seviyorsanız bana tâbi olun ki,Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğâfur ve Rahîmdir." (Âli imrân suresi, âyet no.31) Buyurmakta kendisini sevmenin ancak, Rasûlüne uymakla mümkün olabileceğini bildirmektedir.
Nisâ Suresinin 59 ncu âyeti kerimesinde ise:
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin! Eğer bir şey hakkında münâzaa ederseniz (çekişirseniz,) Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Hz. Allah'a ve peygambere götürün!" buyurulmaktadır. Müfessirler bu âyet de geçen "Peygambere götürün" cümlesini, "Meselelerinizi sağlığında Rasûlüllâh'a sorun, vefâtından sonra da Onun sünnetine başvurun!" şekline tefsir ve izah etmişlerdir.
Eshabı Kiram arasında efendimizden Hadis rivayet etmek ve büyük bir ilim sahibi olmakla temâyüz eden Hz. Abdullah b. Mes'ud r.a. Peygamber efendimizin:
"Güzelleşmek uğruna Hz. Allah'ın yarattığı şekli değiştirerek vücudunda bir takım tahribâta yol açanlara Hz. Allah c.c. la'net etsin!" Buyurduğunu söylediği zaman,bu haber Beni Esed kabilesinden Kur'anı Keri mi okuyan ve anlayan Hz. Ümmü Ya'kub ismiyle tanınan bir kadının da kulağına geldi. Bu kadın bu haberi duyar duymaz kalkarak, Hz. İbni Mes'ud'a r.a. geldi ve:
"Senin şu hususlarda rivayet ettiğin hadis nedir? Sen şunları yapan insanlara la'net etmişsin, bu nedir?" Diye sormuş. İbni Mes'ud r.a.:
"Ben Rasûlüllâh'ın la'net ettiğine nasıl la'net etmem Bu Hz. Allah'ın c.c. kitabında böyledir!" deyince Ümmü Ya'kub:
"Ben Mushaf'ın iki kabı arasında olanları okudum, ama böyle bir şey bulamadım!" Diye çıkışmış. Bunun üzerine Hz. İbni Mes'ud r.a.:
"Eğer Kur'anı okumuş olsaydın, mutlaka bulacaktın. Zira Hz. Allah c.c. "Rasûlüm size ne getirdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ona da nihayet verin!"(Haşr Suresi âyet No. 7) buyurmaktadır" diye cevap vermiştir.
Burada hatırınıza şöyle bir soru gelebilir! İletişim araç ve vasıtalarının alabildiğince geliştiği, bütün tartışmaların âdeta evimizin içinde yapıldığı bu çağda gerçekten ilim irfan sahibi olarak gördüğümüz insanların ifadelerinin bir biriyle çeliştiği, bir tarafın ak dediğine diğer tarafın kara demek mecburiyeti varmış gibi hareket edildiği günümüzde gerçeğe, hakikate nasıl ulaşacağız, doğruyu nasıl tesbit edeceğiz? Dinimizi neye, hangi kriterlere, kimlerin açıklamalarına göre yaşayacağız?
Evvela bizim fikirlerimize uymayan kimselerin de konuştuklarını mutlaka İslam adına, gerçekten Hz. Allah'ın c.c. rızasını kazanmak için konuştuklarını, bunun için bir gayret ve çaba içinde olduklarını ümid, yapılan bütün çalışmaların Hz. Allah'ın rızasına uygun olması için dua ve niyaz etmeliyiz.
Bu sorunun cevabına gelince, bunu peygamber efendimiz, gayet net ve anlaşılabilir bir şekilde ifade etmiştir; İbni Mâce'de Hz. Enes'den r.a. gelen bir rivayette efendimiz:
"Benim ümmetim dalâlet üzerinde ictima' etmez! (bir araya gelmez ,toplanmaz!) Eğer siz (bir takım hususlarda) ihtilâflar (değişik fikirler) görürseniz, Sivâd-ı Âzama, (ümmetimin büyük çoğunluğuna) uyunuz!" Buyurmuştur. O halde biz Müslümanların kâhir ekseriyetinin (büyük çoğunluğunun) uyduğu, görüşlerini kabul ettiği "Cumhûr-i Ulemâ'ya" itimat etmek Kur'an ve Sünnet'in ekseninde onların açıklama ve ictihâd'larına uymanın lüzumuna inanmak durumundayız.