Tokat Balkan Türkleri Derneği ve Anadolu Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Yavuz Cemil Erdem, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesinin 101. yıl dönümü vesilesiyle bir anma mesajı yayınladı. Erdem, mesajında mübadele sürecinde yaşanan acıları anarak, bu tarihi olayın anısını yaşatmanın önemini vurguladı.

Erdem, mesajında "Çekilen acıların bir daha yaşanmamasını dilerken, Mübadelenin 101. Yılını Anıyoruz! Nazım Hikmet'in sözleriyle, 'Uyumak şimdi, uyanmak yüzyıl sonra' diyerek bu sürecin tarihsel ağırlığını hatırlattı. Mübadillerin ve torunlarının, aile tarihlerinin yazıldığı ve kaderlerinin değiştiği bu tarihi, karmaşık duygularla andıklarını belirtti.

Erdem, "Sevdalısı olduğumuz Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılını kutlarken ister istemez yüreğimizin bir köşesinde bir burukluk taşıyoruz…
Zira 2024, sadece cumhuriyetimizin kuruluşunun değil aynı zamanda nüfus mübadelesiyle ata yurttan ana yurda savruluşumuzun da yüzüncü yılına denk geliyor.
Ve bugün biz mübadil çocukları ve torunları, aile tarihimizin yazıldığı ve bir anlamda kaderimizin değiştiği o tarihi karmaşık duygularla anmak için bir araya toplanmış bulunuyoruz.
Bir yanımızda elbette keder var:
Atalarımızın bir asır önce terk etmek zorunda kaldıkları vatan bildikleri şehirleri, kasabaları, köyleri çok özledik… Selanik, Langaza, Kavala, Sarışaban, Drama, Serez, Kesriye, Karaferye, Vodina, Karacaova, Ağustos, Yenice-i Vardar, Kayalar, Yanya, Preveze, Parga, Florina, Nasliç, Kozana, Grebene, Kandiye, Hanya, Resmo, Yerapetra, Sakız, Midilli, Limni ve diğer yerleşim yerleri buram buram tütüyor burnumuzda…
Büyüklerimizin gölgesinde tütün dizdikleri gülibrişim dallarını, suyundan içtikleri çeşmeleri, namaza durdukları camileri, düğün dernek günlerinde hora döndükleri köy meydanlarını, sıcacık evlerimizi çok ama çok özledik.
Bir yanımız ise gurur ve mutlulukla coşuyor:
Hemşerimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyetinin onurlu bir vatandaşı olarak yaşamaktan, “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişini yüreklerine nakşetmiş 85 milyonluk bir ailenin ferdi olmaktan gurur duyuyoruz.
Elbette hem bizlerin hem de cumhuriyetimizin yüzüncü yılında çözüm bekleyen birçok sorunla karşı karşıyayız.
Etrafımızda yaşanan savaşlar ve dış dünyada artan gerilim hepimizi huzursuz ediyor.
Son dönemde her kesimi etkileyen ekonomik kriz, kontrolsüz biçimde ülkemize gelen milyonlarca sığınmacının yarattığı demografik sorunlar ve günlük yaşamımızı her geçen gün biraz daha tehdit eden sosyal problemlerden her Türk vatandaşı gibi bizler de olumsuz etkileniyoruz.
Lakin bütün bu sorunların toplumsal barış ve uzlaşma içinde çözülmesinden başka bir çaremiz olmadığının farkındayız.
Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da biz mübadil çocukları ve torunları, ülkemizde yaşanan her problemin üstesinden gelmek üzere birlik ve beraberlik içinde çok çalışmaya devam edeceğiz. Vatanımıza ve milletimize olan sorumluluklarımızı yerine getirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz.
Öte yandan, daha önceki yıllarda ısrarla dile getirdiğimiz biz mübadillere özel taleplerimizi de bu vesileyle tekrarlamak istiyoruz.
Avrupa Birliğinden ve komşu Yunan hükümetinden en büyük beklentimiz, ata topraklarına yaptığımız ziyaretlerde sürekli karşımıza çıkan vize sorununa bir çare üretmeleridir. Yüz yıl önce mübadele ile bıraktığımız evlerimizi, köylerimizi, mezarlıklarımızı ve diğer hatıralarımızı kolayca görebilmek adına vize duvarlarının kaldırılmasını, en azından esnetilmesini, çok girişli ve uzun süreli vize verilmesini talep ediyoruz.
İki ülkenin mübadillerinin ortak bir talebi de Lozan Antlaşmasının mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde terk edilen topraklarda kalan kültürel mimari varlıkların karşılıklı olarak restore edilmesidir. Bu anlamda; ibadet yerleri, hamamlar, çeşmeler, anıt evler, mezarlıklar gibi kültürel ve mimari varlıkların envanterlerinin çıkartılmasını, koruma altına alınmasını ve restore edilmesini istiyoruz.
Lozan Antlaşması gereği mübadeleye tabi tutulmayan Yunanistan’daki Türk-Müslüman azınlık ve Türkiye’deki Rum-Ortodoks azınlığın karşılıklı olarak eğitim, kültür, dil ve inanç özgürlüğü gibi insan haklarının hükümetlerce güvence altına alınmasını bekliyoruz.
Her iki ülkenin okul müfredatından, tarih dersi kitaplarından birbirlerinin tarihini karalayıcı, hakaret içeren, düşmanlık doğuracak uydurma metinlerin ayıklanarak dostluğu teşvik edici bir şekle sokulmasını barışçıl bir ortam için gerekli görüyoruz.
Son dönemde Türkiye ve Yunanistan arasında Adalar, kıta sahanlığı ve benzeri konulardaki görüş ayrılıklarının yeniden tırmanışa geçtiğini görüyoruz. Asırlardır komşuluk eden iki halkın arasında düşmanlık tohumları ekilmesinden sadece emperyalist ülkelerin kazançlı çıkacağını tarih bize öğretmiş olmalıdır.
Dolayısıyla Türk – Yunan ilişkilerinin Lozan Antlaşmasına ve onun ruhuna sadık kalarak karşılıklı güven ve barış iklimine kavuşması gerektiği düşüncesindeyiz.
Sözlerimize başlarken hemşerimiz Nazım Hikmet’in bir şiirinden satırlar okumuştuk.
Şimdi aynı şiirin başka dizelerine atıfta bulunmanın tam sırası:
“Geçen bir asırlık süre bizi korkutmuyor… Zira bizim asrımız sefil ve yüz kızartıcı değil, biz de kaçak değiliz! Bilakis bizler mazlum olduğu kadar cesur ve kahraman bir asrın torunlarıyız… Bizler mübadiliz! Kaybedilmiş toprakların hatıraları kadar aziz insanlarız! Bizler, aile tarihimizi asla unutmamaya yeminli mübadilleriz!
Çekilen acılar bir daha yaşanmasın!" Dedi.

Editör: Haber Merkezi