Yarın (22 Aralık 2015 Salı gününü Çarşamba gününe bağlayan) gece iki cihan güneşi sevgili Peygamber efendimizin dünyaya gelişinin yıl dönümü.
Bu yazımda okuyucularıma Gönüllerimizin Sultanının, kendisi hakkında söylediği sözlerinden ve Yüce Rabbimizin, sevgili Rasûlü hakkında buyurduğu kudsî ifadelerinden bir kısmını nakletmek istiyorum:
Yaratılış gâyemiz, efendimiz buyuruyor ki:
"Ben, Hâtemü'l-Enbiya'yım! (Son Peygamberim!)"
"Hz. Allah'ın ilk yarattığı şey benim nûrum veya rûhumdur!"
"Hz. Allah c.c. yerleri ve gökleri yaratmadan, Arş, sular üzerindeyken, gelecek bütün insanları yazdı. Ana kitapta yazılı şeylerin başı; Muhammed Nebilerin sonu ve tamamlayıcısı!"
Hz. Câbir b.Abdullah r.a. anlatıyor:
Peygamber efendimize sordum; "Ya Rasûlellâh! Anam babam sana feda olsun! Hz. Allah, her şeyden evvel neyi yaratmıştır, bana haber verir misin?"Dedim. Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
"Ya Câbir! Hz. Allah her şeyden önce, senin Peygamberinin nurunu kendi nurundan yarattı! O nur, Hz. Allah'ın dilediği kadar döndü, durdu. O zaman, henüz ne Levh, ne Kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne Melek, ne Semâ, ne Arz, ne Güneş, ne Ay, ne Cin, ne de İnsan vardı! Her şey bu nurdan yaratıldı!"
Hz. Allah c.c. sevgili Habibinin nuruna, diğer bütün Peygamberlerin nuruna nazar etmesini emretti. Ve efendimizin nuru, öbür Peygamberlerin nurlarını kuşattı! Peygamberlerin nurları sordu:
"Ya Rabbî! Nuru, baştanbaşa bizi kuşatan kimdir?"
"Sevgili Habibimdir, O'nun nurudur! O'na iman ederseniz Peygamber olursunuz!" buyurdu. Bütün Peygamberler:
"Ya Rabbî! O'na, Habibine ve O'nun Peygamberliğine iman ettik!" dediler. Hz. Allah sordu:
"Ahdinize şahit olayım mı?"
"Ol!" dediler. "Şahit ol Ya Râb!.."
Kur'ân-ı Kerimde şu âyet-i kerime, Rabbimizin, sevgili Habîbi hakkında Peygamberlerden aldığı bîatı ifade eder:
"Hani Allah peygamberlerden, 'Size kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz' diye söz almış ve 'Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?' dediğinde, 'Kabul ettik' cevabını vermişler, bunun üzerine Allah, 'O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim' buyurmuştu." (Âl-i İmrân:81)
Bu ayet-i kerime'nin tefsirinde, Hz. Abdullah b.Abbas (r.anhüma) şöyle der:
"Hz. Allah (c.c) gönderdiği bütün peygamberlerden söz aldı ki, onların herhangi birisi hayatta iken Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderildiği takdirde ona tabi olacaktır. Ayrıca ümmetlerinden söz alması için de onlardan söz aldı ki, ümmetleri de hayatta iken Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderilirse ona tâbi olup yardım edeceklerdir." (İbn-i Kesir, Tefsir, 1,296)
Hz. Âdem (a.s.),Hz. Allah'a ilticâ etti:
"Allah'ım! Beni niçin Muhammed'in babası diye künyeledin?" Hz. Allah c.c.:
"Ya Âdem! Başını kaldır da bak!" buyurdu. Hz. Âdem a.s. başını kaldırınca Arş-ı Âlâ üzerinde Allah Rasûlünün nurunu ve yazılı ismini gördü. O zaman Hz. Allah c.c. Hz. Âdem'e şöyle buyurdu:
"Yâ Âdem! Bu, senin zürriyetinden gelecek âhır zaman Peygamberi, Habibimin nurudur ki, O'nun ismi göklerde Ahmed, yeryüzünde Muhammed'dir! Eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım!"
Rabbimiz buyurdu:
"Habibim! Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım, eğer sen olmasaydın, Cehennemi yaratmazdım!"
Hz. Allah c.c. Peygamber efendimize iltifat etti ve şöyle buyurdu:
"Ya Muhammed! Ben varım, bir de sen varsın! Senden başka ne varsa, hepsini senin için yarattım!" Peygamber efendimiz (olanca mahviyet ve mahcûbiyetiyle) cevap verdi:
"Allah'ım! Sen varsın, ben yokum! Senden başka ne varsa zâtın için terk ettim!"
Her zaman duyduğumuz bir Hadis-i Kudsî: Rabbimiz şöyle buyurdu:
"Sen olmasaydın, sen olmasaydın habibim, kâinâtı yaratmazdım!"
Varlık gayemiz, sebeb-i vücudumuz, medâr-ı iftiharımız, efendimiz, sahibimiz, şefaatçimiz Peygamber efendimiz, takdir ve hilkat bakımından insanların, hatta bütün mevcudâtın ilki, zaman ölçüleriyle ve bi'set (Peygamber olarak gönderilme bakımından) Peygamberlerin sonuncusudur.
Bu nasıl olur, böyle bir şey ne kadar mümkündür? İstifhamlarıyla aklımızın sınırlarını, idrakimizin hudutlarını zorlamayalım!
Rasûlüllah'ın nurunun Hz. Âdem'in a.s. alnına yerleştirilip, nesilden nesile geçe geçe, Peygamber efendimizin babası Hz. Abdullah'a, Ondan da Nur' un asıl sahibi, Sekaleyn'in (İns-ü Cin'nin) imamı Rasûl-i Ekrem efendimize intikal ettiğini, böylece tüm zaman ve mekânların O'nun nuruyla aydınlandığını düşünmek, bu düşüncelerden haz duymak durumundayız. Nasılını, niçinini ve nicesini, şek ve şüphesi olanlar düşünsün.
Bu hususu, bu sırrı bilen, bu muhteşem sır kapısı ve o kapının bekçisi önünde aklın ve idrakin sınırını en iyi çizenlerden birisi olan İmam-ı Gazâlî Hazretleri derki:
"Peygamberlik tavrı, aklın verâsındadır! Ötesinde, ilerisindedir! Ufuk çizgisinin arkasında!.."
Yine bu büyük imam, böyle ince ve girift bir meselede, aklı yine akılla sımsıkı kavrayıp, boğmuştur! Şu söz İmâm-ı Gazâlî'ye ait:
"Gördüm ki büyük sırrı kavramaya, Peygamber ruh feyzine sığınmaktan, onun içinde erimekten ve teslim olmaktan başka çare yok! Öyle yaptım ve kurtuldum!"
Bu günlerde ve bu gece neler yapmalıyız?:
Bu günlerde Peygamber efendimizin üzerine bolca Salât-ü Selâm (Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye gibi Salavâtlar) okunmalı.
Velâdet gecesinin mânevî hazzından istifade edebilmek için (velâdet gecesi, 2 Ocak Cuma gününü Cumartesine bağlayan gece) bir Tesbih Namazı kılmalı, mümkünse bir Hatm-i Enbiyâ yapılmalıdır.
Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir:
"Ya Rabbî, niyet eyledim rızâ-i şerifin için tesbih namazına. Ya Rabbî! Bu gece teşrifleriyle âlemleri Nura gark ettiğin sevgili Habîbin, başımızın tacı Rasûl-i Zîşân efendimizin hürmetine ve bu gecede ki esrârın hürmetine, ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne mazhar eyle. Allâhü Ekber."
Salât ve selamın ekmeli, etemmi Sevgili Peygamber efendimizin, O'nun âlinin, eshâbının, etbâının ve kıyamete kadar Onların nurlu yolunu tâkip eden ve edecek olan Ümmetinin üzerine olsun. Hz. Allah bizleri ve topyekün ümmet-i Muhammed'i, Rasûlüllah'ın Şefaat-ı Uzmâsına nail ve lâyık eylesin!