Türkiye'nin deprem tehlike haritası, bilimsel çalışmalar ve jeolojik keşifler ışığında, geçmişte 6 defa güncellenerek 78 yıl boyunca evrimleşti. 1945'ten bu yana değişen harita, yıllar içindeki yeni bilgilerle birlikte daha riskli alanları işaret eder hale geldi. Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal ve Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen'in açıklamalarına göre, deprem tehlikesi sadece aktif fay hatlarıyla sınırlı değil; eski deprem kayıtları ve güncel sismik aktiviteler de bu riski belirliyor.

Yeniden gündeme gelen deprem tehlike haritaları, özellikle Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından, tehlike seviyelerinin güncel durumunu ortaya koyuyor. Tarihsel ve jeolojik verilerin yetersiz kaldığı noktalarda, mevcut yapıların deprem yönetmeliklerine uygunluğu bile yapıların yeterli güvenlikte olmadığı anlamına gelmeyebiliyor.

Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal ve Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen'in kapsamlı analizleri, deprem tehlikesinin yalnızca fay hatlarıyla sınırlı olmadığını, eski depremler, tarihsel kayıtlar ve güncel sarsıntıların da risk tahminlerinde belirleyici olduğunu vurgulamaktadır. Bu durum, mevcut deprem yönetmeliklerinin yetersiz kalabileceği ve yönetmeliklere uygun olsa dahi yapıların gerçek riskleri karşısında yetersiz olabileceği anlamına gelir.

Prof. Dr. Pampal ve Doç. Dr. Özmen'in değerlendirmelerine göre, Türkiye'deki deprem tehlikesi yüksek olan bölgeler yeniden tanımlanmıştır. Bu tanımlamalar, 1996 yılında birinci derece deprem bölgesi olarak kabul edilen ancak yeni haritala birlikte tehlike seviyesi düşürülen Kırşehir gibi illeri de içermektedir. Diğer yandan, Trabzon, Rize, Elazığ, Erzurum, Aksaray gibi iller için deprem riskinin arttığı belirtilmiştir.

En dikkat çekici gelişmelerden biri, Maraş civarındaki Sürgü fayının, en son 1513 yılında kırılmasının ardından bir süre daha sessiz kalacağı öngörüsüdür. Ancak aynı zamanda, Ölüdeniz fayı gibi, daha kısa süre içinde aktif hale gelme ihtimali bulunan faylar da bulunmaktadır. İstanbul için potansiyel bir tehlike olarak belirtilen Kumburgaz fayı ise, 250 yıllık tekrarlanma süresinin dolmak üzere olduğu ve büyük bir sismik aktivitenin beklendiği konusunda uzmanlar uyarıyor.

Bu tür değerlendirmeler, afet yönetimi ve şehircilik politikaları için kritik bir rehber niteliği taşıyor. Gelişmiş bir afet bilincinin yanı sıra, yapılacak yatırımların ve kentsel dönüşüm projelerinin bu yeni haritalara uygun olarak planlanması gerektiği vurgulanmakta.

Yönetmelik ve uygulama düzeyinde ise, bu yeni tehlike haritalarına dayanarak inşa edilecek yapıların, olası bir deprem senaryosunda maksimum güvenlik sağlaması hedefleniyor. Ancak bu hedefe ulaşmanın en önemli yolu, ilgili yönetmeliklerin sürekli olarak güncellenmesi ve gerekli denetim mekanizmalarının etkin bir şekilde işletilmesinden geçiyor.

Sonuç olarak, Türkiye'nin deprem tehlike haritalarındaki güncellemeler ve bunların yönetmeliklerle olan uyum süreci, ülkenin deprem gerçeğiyle başa çıkma kapasitesini doğrudan etkileyecektir. Yeni veriler ışığında, vatandaşların bilinçlendirilmesi ve altyapının güçlendirilmesi, deprem risk yönetiminin merkezinde yer almalıdır.

Editör: Haber Merkezi