~~Eskiden meşhur olmak için Yeşilçam’ın önünden geçmek, ya da biraz yetenekli olmak gerekirdi.
Sosyal medya veya internet denilen sanal ortam henüz oluşmamıştı. İnsanlar ancak bileklerinin hakkıyla veya yetenekleri ile birer fenomen olurlardı. Ya da kısa bir süre sonra yok olurlardı.
Sefil Bilo’nun banker olması gibi Kemal denilen şahsında hayalinde “gasteci” olmak var. Aynı ismi taşıdığımdan biliyorum Kemal adı “Bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, eksiksizlik, en yüksek değer” olarak ifade edilir. Bir de “Ke” nin “mal” hali vardır ki işte içler acısı olanı bu…
Hangi yetiyi ön plana çıkardığın ya da çıkaracağında dolayısıyla sana kalıyor…
Günün birinde adam olunur mu, olur?…
Ama iyi senarist doğrusu, olayları ve kulaktan aldığı bilgileri yaklaşık yirmi saat geçirdiği internet başında birbiriyle iyi kurguluyor. Bu kurgu kumpas dersini nerden aldı ise tek kişilik internet sitesinin bütün özelliği de bu zaten. Onun için yanında kimse yer alamıyor. Çünkü gazeteci kurgu ya da kumpas yapamaz. İyi araştırır ve iyi de yazar. Bilmediği görmediği olaylara bir de bin km uzaktan ayar vermeye kalkma cüretini de göstermez. Mesala Yalova’nın gazetecileri varken Tokat’ta ikamet ederek Yalova’da gastecilik yapıyorum demek, zaten gastecilik yapmaktır, gazetecilik olmaz.
“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır”
Mustafa Kemal Atatürk – 1929
Gazeteci / gasteci
Görmek / görmüşler
Düşünmek / düşündürdüler
Bilmek / bildirdiler
Samimiyet / nakitse koy sepete…
Sormak gerekmez mi, neden bu kadar uzaktan ne yapmaya kalkıyorsun? Sana ne diye…
İnternet sitesi menşei Erbaalı…
Sitenin şirket adresi İstanbul…
Soyadı Vanlı…
Site adı Erbaa’dan
Haberler her yerden…
Toplum mühendisliği yapmaya çalıştığı yer Tokat…
Siyaset mühendisliğine soyunduğu yer Ankara…
Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla ikameti Yalova…
Kaç kişiye ekmek verir bilinmez…
Memlekette sövdüğü adamlarının hangisi kadar bir çivisi vardır…
Kaç kuruşluk devlete, millete katkısı vardır…
Desem de soytarılıkta bu zamanda kolay iş değil…
Geçmişte de yazılarında beni de fazlasıyla şaşırmıştı. Özellikle konusuna çok hakim olduğum Büyük Tokat Otelinin olayında bile yaptığı kurgu siyasetçi, bürokrasi ve ticaret adamı ilişkileri gerçekten roman gibi sürükleyici ve bağlantıların bir araya getirilme şekli ile bilgi olarak boş olsa da senaryo olarak bayağı ilgimi çekmişti. Nasıl çekmesin acemice olsa da belge sandıklarını, belge diye sızdırması, belge diye yayınlaması, gözümüzün önünde gerçekleşen olaylarda bile kafamızı karıştıracak derecede yön değiştirtmesi. Başbakanı, bakanları, valiyi, milletvekilini, belediye başkanlarını, siyasi parti başkanlarını, müdürleri, ticaret adamlarını itibarsızlaştırma gayretleri size de sanki önceden oynanmış bir film gibi gelmiyor mu, yada bir dejavu mu?
Muhteremin anlaşılmayan tarafı;
Ona sorarsan, her şeyi bildiğini zan eden ve gariptir ki buna da inanan bir tip…
Tipik bir narsist…
Bilmediğiyse…
Yaz yağmuru gibi “Kim takıyor ki yalovanın kay makamını” lafzı…
Uzaktan davulun sesi hoş gelir misali, yıllardır bağırıp, çağırıp, duruyor…
Aslında bize de hoş gelmiyor değil, bu ses… Zaman zaman gazımızı alıyor işte…
Hepimiz ferahlıyoruz…
Kemal Sunal’ın filmi vardı ya Şark Bülbülündeki Mazlum gibi şişi gelen arıyor, getirin bana Mazlumu der gibi, getirin Vanlıyı diye…
Biraz döktürsün de neşemizi bulalım… ))
Durmayın siz de arayın, sıfır beşyüzelli üç iki yüz……
Üj bej nakitle “vur de vursun, öl de ölsün”
Şu bunalmışlıkta bazen sinek vızıltısı misali, bazen kervan yürür misali böyle geçinip gideceksin işte.
Lakin, istikrar da biraz sıkıntı var…
Dün sövdükleriyle biranda kankalaşıp, alışverişler başlayabilir…dikkat…
Yine de ertesi gün yeniden sövülebilir… dikkat…
Fifti fiftilere rızası olmayabilir… dikkat…
Salaş bir yemeğe davet edilir, onuruma verdiler der… Onlara da küfreder… dikkat…
Gazetecilere sataşır, niye paralı haberler yapıyorsunuz der, kimse de sormaz “birader karnın tok mu, Aç mı diye?
Sen neyle geçiniyorsun” diye…
Bilmezler ki bizimkiler ağaç kovuğu diye bişey var, hem çıkarsın, hem yersin…
Ya da bizim meslektaşlar demezler ki “Aç it fırın yıkar” biraz anlayış gösterelim diye…
Ya da halden anlayıp “dan” “sözlük”te bir meslek, bu hayatta gerekebilir, ha gayret anlamaya başlayalım diye…
----
Hakkımdaki yazdıklarına gelince; yahu meşhur olmak gibi bir safsatanın içerisinde hiç olmadım. Hiçbir camianın içerisinde var olamayacağını düşündüğüm insanların sözlerinden de etkilenmem. Lakin gazeteci meslektaşım İlhan Uluözlü’nün araması ile haberdar olduğum hakkımdaki haber için yine sayın Uluözlü’ye cevap olsun diye yazıyorum.
Evet sayın meslektaşım; bugün de aynı o tarihte olduğu gibi dershanelerin kapatılmasının yaşadığımız eğitim öğretim düzeni içerisinde karşısındayım. Her şeyden önce ben bir baba ve bir veliyim. Velisi bulunduğum çocuklarımın en iyi eğitimi almaları içinden elimden geleni yaparım. Biliyorum ki sen de yapıyorsun. Yine ifade ediyorum, iki yavrumu dershane eğitimi aldırarak daha başarılı oldukları inancıma herkes kadar hatta senin de benim kadar inandığına eminim. Hükümetin yapmış olduğu bence yanlış olduğunu düşündüğüm bir projeyi de ister şunlar, ister bunlar demiş olsa ne fark eder. Dershanelerin kapatılma fikri bence yanlıştır. Adları kurs olduğunda ne değişti. Haydi o zaman trafik sorununu çözmek için de bütün arabaları ortadan kaldıralım, ya da benzin/mazot satışını durduralım. Geometrik ifadelerle beni şucu bucu şekline sokmak kısaca ruhuma ters, ci ekli ulamalıları sadece matbaacı ve gazeteci olarak kullandım. Bulunduğum gerek siyasi parti, gerekse stk’lar içerisinde keşke ci’ci veya bi’ci olabilmeyi başarabilseydim inan konum olarak daha farklı yerlerde beni görebilirdin.
Yine sayın Uluözlü’ye cevap olsun, benim siyasi görüşümde, yaşam şeklimde, fikrimde, yaptığım işte, kazandığım şekilde, yaptığım yatırımda özgüvenimde açık seçik ortadadır. Memleketine milletine zerre kadar faydası olmayıp, zarardan, gıybetten, fitne ve fucurdan beslemelerin ifadeleri ne anlam taşır ki? Hangi taşın üzerine taş koymuşta yapanları beğenmemiş…
Derler ya, yel kayadan ne koparırsa işte… Çok şükür ki evet ben paralıelim… Birileri gibi kimseye muhtaçlığım, el açmışlığım yok. Şantajım olmadı. Kumpas yazılar yazmadım. Doğru bildiğim her işin her sözün yanında da yer aldım ve alacağımda…
Sanırım, birileri bu paralel-maralel muhabbetlerden bayağı hödüklenmişler… Demek ki Cemal abi topu doksana çakmış…
Pöhhh… Daha fazla bu zırvacı için klavye kullanmaya da değmez…
“Çok havlayan it, köye kurt indirir” misali memleketin hiçbir harcında emeği olmayan, hayatı boyunca embesil olarak yaşamış, lakin siyasetçisinden, bürokrasisine, stk’larından yerel yöneticilerine, halkına ve halkın yetiştirdiği değerlere mesnetsiz iftiralar, yalanlar, dolanlar ve türlü çirkefliklerle leke sürmeye kalkan bu Mazluma has’tir demesini de bilemedikçe sanırım daha çok böylesi boş şeylerle zaman harcarız.