Hz. Allah'ın, rahmet ve kullarını bağışlamak için tevbe kapılarını sonuna kadar açtığı mübarek üç aylardan ikincisi olan Şaban ayına girmiş bulunuyoruz.
Receb ayının füyuzât ve berekâtından istifade edebildik mi, edemedik mi bilemiyoruz. Yüce Rabbimiz bu günlerin kıymet ve değerini anlayarak değerlendirmeyi, istifade ettiklerimizi muhafaza etmeyi nasip etsin!
Giden günleri geri getirmek, zamanı geri çevirmek mümkün olmadığına göre, biz önümüzde bulunan zamanın kadr-ü kıymetini bilip, elimizde bulunan fırsatı değerlendirmeliyiz.
O halde, geçen değerli günlerimizin hasreti, kaybolan fırsatın nedametiyle, Hz. Allah'ın rahmetinin, af ve mağfiretinin hesapsız ve hudutsuz olduğu mübarek gün ve gecelerde uyanık olmalıyız. Dakikalarına seneler sığan hususî gün ve aylarda gaflette olmamalı, hayatımızı İslam'a uygun şekilde tanzim etmeli, ona göre hal ve hareketlerimize çeki düzen vermeli, attığımız adımlarımıza dikkat etmeliyiz!
Rabbimizin, kullarından hiçbir karşılık beklemeden meccânen dağıttığı ilâhî ihsân ve füyuzâtından, O'nun rahmet ve inayetinden istifade etmek, bu nâmütenâhî rahmet sağanağından kabımızı doldurmak için bir şeyler yapmalıyız.
Bu hususta bize ışık tutan, yol gösteren başta Peygamber efendimiz olmak üzere İslâm büyüklerinin, Rasûlüllâh'ın yârânının, Allah dostlarının bu mübarek günleri nasıl değerlendirdiklerine bakmalı, onların yoluna koyulmalıyız!
Böyle müstesnâ günlerde Rabbimizle aramızda olan münasebetin ve manevî alış verişin farkında olmalı, biraz da iç âlemimize yönelmeli, derûnumuza dönmeli, göğsümüze Hz. Allah'ın yerleştirdiği letâifimize kandiller yakmalı, çerağlar tutuşturmalıyız.
Nazargâh-ı İlâhî olan kalbimizi, Rabbimizin tecelliyâtına hazırlamalı, nefsimizin hevâ ve heveslerini, arzu ve ihtiraslarını, iştah ve süflî emellerini dizginlemeli, engellemeliyiz.
Bu günlerden azamî derecede kazançlı çıkmak, kabımızı, dağarcığımızı doldurmak için, ne gerekiyorsa yapmaya çalışmalıyız.
Bu arada, Rabbimizin huzurunda, duaların kabul edileceği zaman ve saatlerde Hz. Allah'ın sâlih ve sâdık kulları arasına girebilmek, onların etrafında olmak için ellerimizi ve gönüllerimizi açarak ihlâsla, samimî arzu ve istekle yalvarmalı, yakarmalı, gözyaşları dökmeliyiz.
Günahlarımızın çokluğu, amel defterlerimizin isyanlarla dolu olması bizi ümitsizliğe, karamsarlığa düşürmemeli, Rabbimizin rahmetinin bizim günahlarımızdan çok daha büyük olduğunu düşünüp bütün hata ve kusurlarımızın tevbe, dua ve gözyaşları ile bağışlanacağının ümid ve arzusunda olmalıyız.
Hz. Allah'tan başka ilticâ edecek kimsemizin, O'nun dergâhından başka çalacak kapımızın olmadığının şuurunda olup, yılmadan usanmadan o kapıyı çalmalı, yılmadan, usanmadan Yüce Rabbimizin af ve mağfiretine tâlip olmalıyız.
Bizim itikâdımızda, Hz. Allah'ın azâbından emin olmak da, O'nun rahmetinden ümit kesmek de küfürdür.
Yani, bir kimsenin yaptığı amellerine bakarak, ona güvenerek, "Benim Cehennemde ne işim var?" rehavetine kapılması, Cennete gireceği ve Cehennemden uzak olacağından emin olması nasıl küfürse, "Ben o kadar günahkârım ki, işlemiş olduğum bu kadar kabahat ve isyanımla Rabbimin rahmetini nasıl umabilirim?" diyerek ümitsizliğe düşmesi de küfürdür.
Çünkü Rabbimiz: "Ey kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz!" Hz. Ya'kûb'un a.s. lisanı ile: "Allah'ın inayetinden ümitsizliğe düşmeyiniz! Zira O'nun inayetinden kâfir olan topluluktan başkası ümitsizliğe düşmez!" buyurmuştur. Yine Rabbimiz bir Hadîs-i Kudsî'de:
"Leenînül'müznibîne ehabbü ileyye min zeclil'müsebbihîn= Günahkâr kullarımın (işlemiş oldukları günahlar yüzünden) inlemeleri, (acı içinde dertlerini bana dökmeleri, bunun için gözyaşı akıtmaları), beni tesbih eden kullarımın bağırıp çağırmalarından bana, daha muhabbetli, daha sevimlidir. Ben, onların ağlamalarını, âh-u enînlerini daha çok severim!" buyurmakla, bütün kullarına huzurunda el açıp tevbe, istiğfar etmek için âdeta cesaret telkin etmiştir.
Biz, işlemek cür'etinde bulunduğumuz günahlarımızı, suçlarımızı halk arasında ifşa etmeden yalnız Zât-ı Ulûhiyet'e açmalı, O'nun huzurunda ağlayıp sızlamalı, derdimize dermanı, yaramıza merhemi, günahlarımıza af ve mağfireti ancak Gafûr ve Rahîm olan Rabbimizden beklemeli, isteğimize ulaşıncaya kadar da israrla o kapıyı çalmaya devam etmeliyiz.
BU AYDA NELER YAPMALIYIZ?
Şabân ayı Rasûlüllah s.a.v. efendimizin ayıdır. Bu itibarla bu ayda çokça salevât-ı şerife okumaya devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfâr ve İhlâs-ı Şerif okumalı, teheccüd ve tesbih namazları kılınmalı ve hatm-i enbiyâ yapılmalıdır.
Şabân ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsana kavuşturucu, mü'minlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir aydır. Bu ayın birinci gecesinde, (bu akşam) her rek'atte bir Fâtiha, üç Âyetü'l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır. (Dua ve ibâdetler, Fazilet Neşriyat)