İzmir'in Selçuk ilçesinde 11 Kasım akşamı elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında, içeride mahsur kalan çocuklar Nefes, Peri, Akçan, Masal ve Aras Bulut Akcan dumandan zehirlenerek hayatlarını kaybetmişti.
Yaşanan yangın faciasıyla ilgili TBMM'de konuşan Özlem Zengin'in "Dönüyorsunuz dolaşıyorsunuz herşeyi paraya bağlıyorsunuz" sözü eleştiri oklarını üzerine çekti. Özlem Zengin x'te gündem olan isimlerden biri olurken çok sayıda eleştiri aldı.
Peki Tokatlı olan Milletvekili Özlem Zengin tam olarak ne dedi ne demedi? Bu sorunun cevabı merak konusu oldu. Zengin aslında ne demek istedi? İşte Meclis tutanaklarına yansıyan konuşması..
Özlem Zengin: "İzmir'in Selçuk ilçesinde yaşanan elim hadiseyle ilgili olarak. Biz dün Genel Kurulda en başta, başladığımızda tüm gruplar "Bu konuyu siyasetin üzerinde bir konu olarak değerlendirelim -Murat Bey dün de ifade etmişti- siyasetin bir malzemesi hâline dönüştürmeden bu konuya yaklaşalım..." Fakat bu konuyla ilgili yaptığımız konuşmalarda... Dün bir de cenazeler vardı. Tabii, bu cenazeler karşısında hepimiz çok üzgünüz yani olayı yeteri kadar çok boyutlu değerlendiremiyoruz. Dün, ben burada yaptığım konuşmada "Bu konunun çokça boyutları olduğunu görüyorum." dedim. Elimizde pek çok bilgi de vardı, bugün daha da fazla bilki var ama dün cenazeler vardı, bütün memlekette üzüntü var, bunlar olduğu için elimizdeki her şeyi paylaşmak da istemiyoruz ama bugün -belki ilerledikçe daha detaylı da konuşacağız- çok katmanlı bir problemle karşı karşıyayız her şeyiyle. Bir defa, ailenin yapısı. Buradan neyi kastediyorum? Dün de ifade ettim, baba cezaevinde, bir sürü suç kaydı var babanın; sekiz yıl on beş ay ceza almış. Annenin de pek çok suç kaydı var, dün bunu burada ifade etmek istemedim. O sebeple, çok katmanlı bir problem var karşımızda. Peki, bu nerede oluyor? Selçuk'ta. Selçuk nerenin ilçesi? İzmir'in ilçesi. Selçuk'un Belediye Başkanı kim? Filiz Ceritoğlu Sengel. Kendisinin mesleği ne? Avukat. Peki, bu konuya dair -Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Başkanının açıklamalarını dün gördüm- kadın kolları olarak ne yaptılar, ben merak ediyorum. Şu anda baktığımız zaman -dün de ifade ettim- bizler, Aile
Bakanlığımız aileyi görmüş, aslında belediye de görmüş, kaymakamlık görmüş, Bakanlığı harekete geçirmiş. Bakanlık neden 18 defa gitmiş? Mahkeme böyle bir karar verdiği için gitmiş yani mahkeme, çocukların alınmasına değil, çocuklarla ilgili düzenli bir takibe karar vermiş; bir danışmanlık hizmeti vermeye, sağlık açısından takibe karar vermiş. Aileye düzenli sağlık yardımı da yapılmış ücret anlamında. Bu arada, eğer okursak belki fırsatımız olursa daha detaylı da konuşuruz, sosyal hizmet uzmanlarının yaptığı denetimlerde annenin çocuklarla olan ilişkisi çok olumlu bulunmuş.Yani çocuklar annesinden ayrılmak istemiyor, kaldı ki anneyle bağı var. Elimde annenin Bakanlığa verdiği dilekçe var. Dilekçede eşinin hapiste olduğunu, açık cezaevinde olduğunu, hafta sonları eve geldiğini, kendi annesinin ona yardım ettiğini, çocuklarını asla bırakmak istemediğini ve onlarla yaşamaya devam etmek istediğini hatta alınması hâlinde intihar edeceğini söylemiş ve nihayetinde de bu süreçte, baba bir buçuk yıldır hapiste ve sonuçta da aşağı yukarı on bir aydır da Bakanlığın mahkeme üzerinden takibi devam ediyor. Allah ömür verseydi, belki ileriki süreçte mahkeme kararıyla da böyle bir şey olabilirdi. Dün Sezai Temelli Bey bize "Ailelerin çocuklarını almak istiyorsunuz." derken siz de "Niye almadınız?" diyorsunuz. Şimdi, buradaki kararı o aileyi görenler verecekler, o aileyi görenler yani o aileye giden sosyal hizmet uzmanları.
Burada yapılması gereken -önemine binaen- en doğru yöntem de budur; çocukları annesinin yanında muhafaza ederek onun hayatını idame ettirebileceği bir düzeni sağlayabilmektir. Ailenin evi kendine aittir, orası kendi ailesinden kalan bir arazidir, oradaki evde yaşamaktadırlar. Ve nihayetinde de bu çok katmanlı bir problemdir. Şimdi, ben dün yaptığım konuşmada tabii, Sezai Bey bizi katil ilan edince çok doğal olarak şunu söyleme ihtiyacı duydum: Efendim, bu konunun tek sebebi ekonomik sebeplerdir. Ben de diyorum ki: Hayır, değildir. Bir kez daha söylüyorum, eğer biz gerçekten cevap arıyorsak bunun ne kadar katmanlı bir problem olduğunu görmemiz lazım. Uyuşturucu kullanımı dâhil olmak üzere bir sürü problem var evin içerisinde, bizim bunları görmemiz lazım. Ha, biz bunları sağlıklı konuşmak yerine ne yapıyoruz: Her şey siyasete tevil ediliyor, dönüştürülüyor, siyasetin bir parçası hâline geliyor. Ben şimdi, kamuoyundaki açıklamaları görüyorum, benim söylediğim bir cümle...
Bu mesele sadece ekonomik boyut değildir. Tabii ki görüyorum bunu. Görmez miyim? Ama sebep sadece bu değil, hepsi beraber. Biz bunun hepsini birlikte değerlendirelim. Şu Bakanlığın yaptığı işleri, kaç defa ziyaretleri, kaymakamlığın yaptıklarını, belediyenin yapmadıklarını hem ilçe belediyesinin hem büyükşehir belediyesinin yapmadıklarını da konuşalım. Bir sürü yapılan işler var bu konuyla ilgili olarak. Bir de bunlar olurken olurken olurken bugün enteresan bir şey oluyor, bir sayın genel başkan kürsüye çıkıyor, kürsüden -ne kolay, değil mi- oh, söyleyip gidiyorsunuz ve bu ifadeler kullanılırken, bakıyorum, bana soru yöneltiliyor: "Siz hiç bu evlere gittiniz mi?" Ben iddiayla söylüyorum, şu Genel Kurulda bu evlere en çok giden insanlardan bir tanesiyim, 1'inci olduğumu söylesem yalan söylemiş olmam. Belki o sayın genel başkanın gittiği bir evi de ben ayarlamışımdır. Ben çünkü İstanbul Kadın Kolları Başkanlığı yaptım, senelerce bu işleri yaptım. Senelerce bu işleri yaptım. Benim hayatım bu evleri ziyaret ederek ve onların hayatının içinde yaşayarak geldi geçti. Soyadım "Zengin" olduğu için böyle ironi yapanlar var. Ben Türkiye'de yaşayan o sıradan insanlardan bir tanesiyim nihayetinde, hayatımı da öyle yaşıyorum. Bütün bu kardeşlerimizin hayatını, problemlerini kendi hayatım gibi algılayarak tüm arkadaşlarımla beraber çözüm üretmeye, bu problemlerini ortadan kaldırmaya gayret ediyoruz. O yüzden kürsülerde, böyle, süslü sözler söylerken bizim yaptığımız şey... Ben siyasete gelirken buralara kanat çırparak gelmedim; emek vererek, gün gün, senelerce çalışarak, hak ederek buralara geldim. Doğru soruyu doğru kişiye yöneltmek lazım biraz. Bu sorunun muhatabı ben değilim; önce kendilerine doğru soruları sorsunlar, o zaman belki cevabı bulabilirler. O yüzden, doğru soruyu sormadan doğru cevabı alma şansınız yok; hem sorunun kendisi doğru olmalı hem de muhatabı doğru olmalı. Son sözüm de şöyle olacaktır. Bir muhalif "web" sayfasında gördüm, önce benim açıklamalarıma diyorlar ki: "Vahim, akıl almaz açıklama." Nasılsa... Yani "Tek sebep bu." demek... Demek "akıl almaz açıklama"ymış. Aynı haberin hemen yanında bir haber var; hanımefendinin amcası açıklama yapmış, diyor ki: "Annenin, babanın büyük ihmali var." İki haber yan yana duruyor. Herhâlde daha sonra akıllı bir arkadaş baktı "Ya, bunlar çok çelişiyor..." Tabii ki öbürünü kaldırıp benim "akıl almaz açıklama"mı muhafaza etmeye devam etmişler. Benim açıklamam çok akıl alır bir açıklama. Bir kez daha tekrar ediyorum: Bu tarz meseleleri siyasete alet etmeyelim biraz evvel Murat Emir Bey de söylediler- bu meseleleri hakiki olarak tartışalım, sebeplerini görelim. Buradan kimseye de siyaseten bir kâr çıkmayacağını bir kez daha hatırlatmak istiyorum."