Peygamber efendimiz Mescid-i Haram'dan Burak üzerinde Hz. Allah'ın âyet ve alâmetlerini göre göre Rabbimizin etrafını mübarek kıldığı, (bağlarla, bahçelerle tezyin, nûru ve füyûzâtı ile tenvir ettiği) Mescid-i Aksâ'ya gelip, orada, Bütün Enbiyâ ve Mürselîn'e imam olup namaz kıldırdıktan, Mescid-i Aksâ'da olan vazifesini tamamladıktan sonra Hz. Cibrîl'in delaletinde göklere doğru kurulan manevî bir merdiven demek olan, Meleklerin inip çıktıkları, kendisini görenlerin bir daha başkasına bakmak istemedikleri Mi'râc ile ışık hızının kaç katı olduğu belli olmayan bir hızla göklere çıkmaya başladı.
Peygamber efendimiz:
"Mi'râc'dan daha güzel bir şey görmedim! O öyle bir şeydir ki, ölünüz ölüm anında gözlerini ona diker, gözlerini ondan ayıramaz! Âdemoğullarının Ruhları göklere Mi'râc üzerinde çıkarılır!" buyurmuştur.
Rasûl-i Kibriyâ efendimiz Mi'râc ile çıktığı birinci kat semâda İnsanoğlunun atası Hz. Âdem a.s. ile karşılaştı. O, Hz. Âdem atamıza selam verince, Hz. Âdem de peygamber efendimizin selamına mukabele edip:
"Hoş geldin safâ geldin sâlih peygamber! Salih oğul!" dedi.
Hz. Âdem'in a.s. sağında ve solunda bir takım karaltılar bulunuyordu. Hz. Âdem a.s. sağına bakıyor seviniyor, tebessüm ediyor, gülüyor, soluna bakıyor hüzünleniyor, üzülüyor ve gözyaşı döküyordu. Peygamber efendimiz, Hz. Cebraîl'e bunun sebebini sordu. Hz. Cebraîl a.s.:
"Sağında ve solunda olan karaltılar, Hz. Âdem'in (a.s.) neslinden gelecek kimselerin ruhlarıdır! Sağında olanlar Cennet'e girecek olanlar, solunda olanlar da Cehennem'e girecek olanlardır!" dedi.
Peygamber efendimiz ikinci kat semâya çıktığı zaman orada (teyze oğulları olan) Hz. İsâ a.s. ve Hz. Yahyâ a.s. ile karşılaştı. Onlar da Rasûlüllah'ın selamına:
"Hoş geldin, safâ geldin Sâlih Kardeş! Sâlih Peygamber!" diye mukâbele ettiler.
Üçüncü kat semâda kendisine güzelliğin yarısı verilmiş olan Hz. Yûsuf a.s. ile karşılaşıp selamlaştı.
Dördüncü kat semâda, Hz. Allah'ın kendisi hakkında, "Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık!" buyurduğu Hz. İdrîs a.s. ile karşılaşıp aynı şekilde karşılıklı olarak selamlaştılar. Beşinci kat semâda, genç olmasına rağmen ak saçlı, gür ve aksakallı, son derece güzel yüzlü olan Hârun a.s. ile karşılaşıp selamlaştı.
Altıncı kat semâda, Hz. Musâ ile karşılaştı. Hz. Musâ a.s. uzun boylu, esmer tenli, yüksek burunlu, kulaklarına kadar uzanan düz saçlı, hafif etli idi. Peygamber efendimiz orada Hz. Musa a.s. ile selamlaştı.
Yedinci kat semâda, sırtını Beyt-i Ma'mûr'a dayamış, Beyt-i Ma'mûr'un kapısının önündeki bir kürsü üzerinde oturan Hz. İbrahim a.s. ile karşılaştı. Onunla selamlaştılar.
Beyt-i Ma'mûr yedinci kat semâda, Ka'be-i Muazzama'nın tam hizasında, olup Meleklerin Ka'be'si, Kıblegâhıdır.
Beyt-i Ma'mûr'a her gün yetmiş bin melek girdiği, giden meleklerin bir daha geri dönmedikleri rivayet edilmiştir.
Hz. İbrahim a.s. çok yaşlı, azametli ve heybetli bir Zât idi. Kendisine soyundan gelen kimselerin içinde en çok benzeyen Peygamber efendimiz idi. Hz. İbrahim a.s. peygamber efendimizi:
"Hoş geldin, safâ geldin! Sâlih Oğlum! Sâlih Peygamber!" Diye karşılayıp âdetâ bağrına bastıktan sonra:
"Ümmetine benden selam söyle! Onlara şu isteğimi ulaştır, haber ver; Cennete çokça fidan diksinler! Çünkü Cennetin toprağı güzel, verimli, suyu tatlı, arzı da geniş ve düzlüktür!" dedi. Peygamber efendimiz:
"Cennet'e dikilecek fidan nedir?" diye sorunca, Hz. İbrahim a.s.:
"Cennet'e dikilecek fidan: (Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh)dır." Dedi. Yine Hz. İbrahim a.s.:
"Ya Muhammed! Bahtiyar ümmetine benden selam söyle! Beni unutmasınlar, bana dua etsinler, beni dualarında unutmasınlar!"dedi. Onun içindir ki, namazlarımızda, tahiyyâtta, Allâhümme Salli ve Allahümme Bârik okurken hep Hz. İbrahim Halilullâhı ve O'nun ehlini zikrediyoruz:
Yedince kat semâdan sonra, Peygamber efendimizin yolculuğa Hz. Cebraîl a.s. ile devam etti. Sidretülmüntehâ'ya geldikleri zaman, Hz. Cebraîl:
"Ya Rasûlellah! Benim bu yolculukta sana refâkatim, arkadaşlığım buraya kadar. Buradan ilerisine Sen, yalnız başına devam edeceksin! Biz burada ayrılacağız!"dedi. O zaman Peygamber efendimiz:
"Ya Cebraîl! Böyle bir yerde dost dostu terk eder m? Beni nasıl bırakıyorsun?" deyince, Hz. Cebraîl:
"Ya Muhammed! Ben bulunduğum yerden ileri gidemem! Buradan ileri gitmek üzere bir adım daha atarsam yanarım! Daha yukarılara çıkmaya, ilerilere gitmeye dayanamam, güç yetiremem!" dedi.
Peygamber efendimiz, Hz. Cebraîl'den ayrılırken:
"Ya Cebraîl! Rabbinden bir istek ve arzun var mı, Rabbimden Senin ne için ne isteyeyim?" diye sordu. Hz. Cebraîl:
"Ya Muhammed! Rabbimden Senin ümmetinden olanlar Sırat'tan geçinceye kadar kanatlarımı sıratın üzerine (Ümmetinin kolay geçmeleri için ayakları altına) döşememe, sermeme izin vermesini iste!" dedi.
Sidretülmüntehâ; Kökü, altıncı kat semâda, gövdesi ve dalları, yedinci kat semânın üzerinde, gölgesi bütün gökleri ve Cenneti kaplayan, Hz. Allah'ın Celâl ve Azamet Nûrunun tecellisi ile kaplanmış, tarifi ve tavsifi mümkün olmayan renklere ve güzelliğe sahip bir ağaçtır.
Peygamber efendimiz Sidretülmüntehâ'dan Hz. Allah'ın dilediği yerlere kadar Refref denilen ve bütün ufku kaplayan Cennetten getirilen yemyeşil bir döşek, bir sergi ile yükseldi.
Peygamber efendimiz Azîz ve Cebbâr olan Hz. Allah'ın katına yükselip vuslat gerçekleşince bütün sesler kesildi. Yüce Rabbimizin:
"Korkma Ya Muhammed! Yaklaş! Yaklaş Habîbım!" Buyurduğunu işitmeğe başladı.
Okuyucularımın ve bütün Müslümanların Mi'râc kandillerini tebrik eder, Rahmet ve bereketi bol olan böyle bir gecede Hz. Allah'ın bizlere lütfu ve ihsanı ile muamele edip bizi iltimâs-ı hususî ile Habîbine, sevgili Peygamber efendimize bağışlamasını, kâmil bir imanla huzuruna çıkanlardan kılmasını dua ve niyaz ederiz!